Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu
|
| | Profesör Alımları | |
|
+5Zoe D. Razel Blair Amy Walker Jack Sky Dakota J. Petrus Marsdén Lexie Millér 9 posters | Yazar | Mesaj |
---|
Marsdén Lexie Millér Hogwarts Müdiresi & Admin
Mesaj Sayısı : 1972 Yaş : 30 Nerden : ist. Savaşta Hangi Taraftasın ? : Tarafsız Asa : Çığlığın Derin Sesi Kan Durumu : Safkan Özel Yetenek : Metamorfmagus Patronus : Unicorn^ Kayıt tarihi : 11/04/08
Büyücü Özellikleri Galleon: 1000
| Konu: Profesör Alımları Çarş. Tem. 15, 2009 6:06 pm | |
| Profesör olmak için alttaki formu doldurunuz.
Ad: Soyad: Örnek Rp: İstediğiniz Ders:
Karanlık Sanatlara Karşı Savunma ~ Biçim Değiştirme ~ İksir ~ Tılsım-Muska ~ Sihir Tarihi ~ Muggle Araştırmaları ~ Astronomi ~ Kehanet ~ Aritmansi ~ Bitkibilim ~ Sihirli Yaratıkların Bakımı ~ Uçuş ~ | |
| | | Dakota J. Petrus Karanlık Sanatlara Karşı Savunma Profesörü
Mesaj Sayısı : 97 Yaş : 28 Nerden : HERYERDEN Savaşta Hangi Taraftasın ? : ZÜMRÜDÜANKA YOLDAŞLIĞI Rp Sevgilisi : YOK XD Asa : Yer Yüzünün Efendisi Evcil Hayvan : Husky,Daisy Kan Durumu : SAFKAN Özel Yetenek : metamorfmagus Patronus : Kan Kelebeği Kayıt tarihi : 08/08/09
Büyücü Özellikleri Galleon: 1000
| Konu: Geri: Profesör Alımları C.tesi Ağus. 08, 2009 8:12 pm | |
| Ad:Ashley Soyad:Benson Örnek Rp:Uyanmıştı. Yatakta hareketsizce durmuş çarşafı sıkıyordu. Doğanın dengesine inat kımıldamak istemiyordu. Eylemsizlik ilkesine direnebilir miydi daha fazla? Sanki doğrulduğu anda, hayatın sonunda karşılaşılan kaçınılmaz gerçeğin tam tersi olacak; bedeni kalkacak ve ruhu yatakta kalacaktı. Usulca gevşetti yumruklarını. Çarşafa geçmiş tırnaklarından kan çekilmiş, parmak uçları yatağın örtüsü gibi beyazlaşmıştı. Nefes almayı unutmuş gibi aceleyle derin bir nefes çekti içine. Tutmaya başlamasının sebebi neydi bilmiyordu. Kendi kendine söyleyecek söz arıyordu şimdi. İkna yeteneğinden fersah fersah uzaktaydı. Derin nefesler Hufflepuff’lı cadıyı neye hazırlıyordu bilmiyordu; ancak tek kanıksadığı gerçek, dersliğe gitmemek için elinden geleni yapmaya hazır olan bir psikolojik kalkan oluşturduğuydu. Düşüncelerinin bile içinden geçemeyeceği kadar sıkı ve güçlü bir kalkan… Biri ona büyü yapmış gibi bedenini kontrol edemeyerek yataktan doğrulduğunda, tıpkı diğerleri de kendisi gibi hazırlanıyorlardı. Zavallı bedenlerin hayata ayak uydurmuş hallerine acımamak elinde değildi. Monotonluk yüzünden sadece uyumak ve ağlamak isteyen bir bebeğe dönüşmüştü sanki. Aklı söylenenleri algılamakta gecikiyor, kırık kalbi ise geçmişin etkisiyle daha yavaş çarpıyordu.
Güçlükle hareket ettirdiği dolabın kapağının savruluşu, aslında sandığı gibi her şeyin yavaş ilerlemediğini gösteriyordu. Kendine hakim olmak konusunda, fırtınadaki bir gemi kadar yetenekli olabilen genç cadının yüzünde geçici kırışıklıklar belirdi. Mimiklere bağlı ve rahatsız edici bu büzülmelerin sebebinin, güneşin pencereden içeri habersizce giren ulakları olduğunu anladığında biraz olsun sandığı kadar karanlık bir dünyaya uyanmamış olduğuna sevindi. Pencereden çektiği bakışlarını yeniden parfümü üzerine sinmiş kıyafetlerine çevirdiğinde, içlerinden en ince olan cüppeyi askısından indirmek üzere ellerini uzattı. İnce tenine değen keten ve kaşmir karışımı el yapımı cüppenin üzerindeki Hufflepuff armasının ışıldayışına sıkıntıyla baktı. Hızlı bir hareketle yatağının üzerine attığı cüppeye bakmadan elini ve yüzünü kabuslarından temizlemek için lavaboya doğru ilerledi. Kımıldanmalar artıyordu Hufflepuff kızlar yatakhanesinde. Kendisi gibi, Karanlık Sanatlar profesörünün Edward olduğunu bilenler mutlu oluyorlardı. Çünkü o bir Hufflepuff mezunuydu. Ancak Paula’nın şimdiye kadar gördüğü Hufflepufflarla alakası bile yoktu. Kendi kişiliği ile onunkini kıyasladığında, Seçmen Şapka’yı yanıltacak kadar güçlü bir büyü ile gönderilmiş bir casus olduğunu düşünmüştü küçüklüğünde. Birinci sınıf olmanın verdiği acemilikle çoğu insanı yanlış değerlendirip ardından sağlam dostluklar kuran kumral cadı, aynı zamanda sınıf başkanlığı yaptığı Edward’la bir türlü aradığı kontağı yakalayamamıştı.
Düşünceleri, Hogwarts’ın sınırları içerisinde, binlerce değişik yaratığın, görülen ya da görülemeyen, hissedilen ya da hissetmek için bile yeterli vakit veremeyecek kadar ölümcül olan diğer varlıkların olduğu Yasak Orman’da; İhtiyaç odasının şöminesinden gelen sıcaklığın, hararet dolu yüze yansıyışında gezindi. ‘’ Hatıralar. ‘’ Ağzından çıkan tek kelimelik cümlenin hırıltısı, yatakhanedeki en sessiz anı bulmuştu. Yanı başında uyuyan binadaşlarından birinini sorgulayan sesini tek cümleyle geçiştirdi. ‘’ Yok bir şey. ‘’ Çoktan elini ve yüzünü soğuk su ile ferahlatmış olan Lilith, geç kalmak için özellikle yapıyormuş gibi yavaş yavaş giyindi. Kollarını içine soktuğu gömleğin soğuk kumaşı tenine her değişinde tüyleri diken diken oluyordu. Ancak korkularının etkisi yanında, bir karıncanın aslanla savaşması kadar komik görünüyordu. Saniyelik titreme nöbetlerinden birini ustaca geçiştirdi derin bir nefesle yamayarak ve ardından, asasını cüppesinin bu amaç için dikilmiş cebine yerleştirip, sarı siyah dekore edilmiş, her zamanki sabah hareketliliğini yaşayan Hufflepuff Kızlar Yatakhanesi’nden çıktı.
Tahta kapının üzerinde, ardında bambaşka bir dünya varmış gibi bir izlenim yaratan portrenin gündüz selamını kibarca yanıtladı. Ne yazık ki portre, Paula’nın çok da kibar olmadığını düşünüyor olmalıydı. Kızın başını bile kaldırmadan selam veren halini yadırgamış olacak ki, merdivenlere yönelen Hufflepuff’lı cadı hakkında söyleniyordu. ‘’ Oh Helga, kemiklerin sızlıyor olmalı. ‘’ Tek kaşını kaldırıp ağız bükerek omuz silkti kumral cadı. Basamaklarda hızla ilerliyordu. Bir şeyler yemeye niyeti yoktu. Zaten iştahı da kapalı olduğundan erken yetişeceği dersliğe, Edward’ın da erken gelmemesini umuyordu. Nihayet merdivenlerden sonuncusunu da, dizinin üzerindeki kaslardan bir bölümünün ağrıdığını hissederek çıktığında dersliğe gelmişti. Aşağıya bakan gözlerini kaldırıp açık kapıda sabitledi. İçeride birkaç kişinin sesi duyuluyordu. Yorgunluğu iki katın yüksekliğinden değil, içerde onu bekleyen sürprizlerin tanıdıklığındandı. Dersliğin kapısından içeri girdiğinde Hogwarts’a ait taş duvarların kokusu da, binadaşlarının tanıdık yüzü de onu rahatlatmadı. Girişinin ardından anlaşmış gibi rüzgarlarıyla birlikte içeri doluşan beşinci, altıncı ve yedinci sınıf, her binadan öğrencinin gürültüsü kesildiğinde, o bilindik sesin tokluğu ve cezp edici tınısı kulakları doldurmaya başlamıştı.
Havada beliren sapasağlam ellere, Edward’ın sesini yeniden duyana dek anlam veremedi. Ancak açıklama yapmada gecikmeyen Karanlık Sanatlar profesörü, ellerin işkence için kullanılan bir büyü ile, derilerinin parçalanmasını sağlamalarını istiyordu. Dersin müfredatına mı yoksa büyücünün mizacına mı bilinmez, Paula’nın gözleri anlayışla devrildi. Önünde havada sallanıp duran ele bakıp, iğrendiğini hissetti. Deri parçalandığında içerisinden kan da çıkacak mıydı peki?! Sorgulamadan profesörü aradı sınıfta gözleri. Herkese kendini kanıtlamak için duruşundaki kibri bile aynen saklamıştı. Eski binadaşı, taze profesör Ryan…Onunla ilgili içinden söyledikleri bile garip gelirken, profesör edasıyla duruşuna nasıl alışabilecekti. Alışmasından ziyade korkuları daha ağır bastığından, çekinerek nasıl başarılı olabilecekti. Yalnızca önünde parçalaması gereken, bileğinden kesik gibi duran garip organa dikti gözlerini. Asasını ince parmakları arasına aldı. Ve kelimelerin işkenceye dönüştüğü kırmızı ışığı takip etti gözleri. ‘’ Sectumsempra! ‘’
İstediğiniz Ders: Karanlık Sanatlara Karşı Savunma | |
| | | Marsdén Lexie Millér Hogwarts Müdiresi & Admin
Mesaj Sayısı : 1972 Yaş : 30 Nerden : ist. Savaşta Hangi Taraftasın ? : Tarafsız Asa : Çığlığın Derin Sesi Kan Durumu : Safkan Özel Yetenek : Metamorfmagus Patronus : Unicorn^ Kayıt tarihi : 11/04/08
Büyücü Özellikleri Galleon: 1000
| Konu: Geri: Profesör Alımları C.tesi Ağus. 08, 2009 8:24 pm | |
| | |
| | | Jack Sky Muggle
Mesaj Sayısı : 10 Yaş : 29 Nerden : Antalya Savaşta Hangi Taraftasın ? : Zümrüdüanka Yoldaşlığı Rp Sevgilisi : Hayır...xD Asa : Çobanpüskülü Evcil Hayvan : Köpeğim - Danny Kan Durumu : Melez Özel Yetenek : Animagus = Kaplan Patronus : Ejderha Kayıt tarihi : 12/08/09
Büyücü Özellikleri Galleon: 1000
| Konu: n Perş. Ağus. 13, 2009 5:53 pm | |
| Ad:Jack Soyad:Sky Örnek Rp:Acıyordu göğsünden yediği expeliarmus büyüsü göğsünü çok acıtmıştı. Thomas Sky geldi ve ''Ölüm yiyenlerin yine saldırabiliceklerini ve bu sefer daha çok can alabilirler'' dedi. Godric Gryffindor acıyla ''o zaman savaşırız'' dedi. Godric ile Thomas Mısırda savaşmışlardı Mısırda savaşmak kolay değildi Godric Gryffindor'da bunu bilerek arkadaşı Salazar Slytherin'den yardım istedi ama olumlu yanıt gelmedi bu yüzden yandaşları ve Thomas Sky ile savaşıcaklardı.
Ölüm Yiyenlere gelince ''Gryffindor ve arkadaşları şanslıydılar ama Josh Riddle'ın emriyle tekrar savaşıp onları öldürücez.'' dedi Josh Riddle geliyor efendim. Efendimiz üzgünüz ama- ''Aslında sevindim Gryffindor'u ben öldürücem ona acı çektiricem şimdi çekilin.'' dedi. ''Peki efendimiz.'' diyen Micheal Snape hemen çekildi.
Yoldaşlıkta işler kötü gidiyordu. ''Godric Dilys Derwent adında biri seni görmek istiyor.'' dedi. ''Dilys Derwent'mi çabuk getirin.'' dedi Godric Gryffindor Godric hala eskisi gibi güçlü görünüyorsun.''Teşşekürler efendim siz iyimisiniz.'' ''Artık yaşlandım sana buraya Josh Riddle sizin yorgun olduğunuzu düşünüp saldıracak.'' dedi.'2Nerden biliyorsunuz,kehanet yeteneğinizimi kullandınız?'' ''Evet Godric.'' dedi ''Bu adam kim Godric?'' diye sordu Thomas. ''Çok önemli biri Thomas'' dedi Godric
Savaş günü herkes hazır ölüm yiyenleri bekliyolardı ve siyah dumanlar gözüktü ve Godric avarakedavra büyüsünü yaptı. Ölüm yiyenler durur ve savaş başlar Godric'in arkadaşları ölür. Thomas arkasından yediği avarakedavra büyüsüyle ölür Josh Riddle Godric'in tüm arkadaşlarını öldürür ve ölüm yiyenlere gitme emri verir sadece Josh Riddle ve Godric Gryffindor yanlız kalır. ''Yanlız kaldık Godric senin öldürünce cesedini tüm sihir dünyasına göstericem.'' dedi Josh ''Kolaysa yap Josh Riddle.'' dedi ''Resmiyeti bırak Godric'' dedi.Josh Riddle Godric'in acısını hatırlaması için expeliarmus büyüsünü yaptı ama Godric akıllıydı kendi icadı olan büyü çekmeyi kullandı ve Josh Riddle'ın hiç beklemediği bir anda büyüyü geri çevidi Josh Riddle yere düştü ve kalkamadı.Godric Josh'un yanına gitti ve ''Sana acıyorum'' dedi ve avarakedavra büyüsü ile Josh'ı öldürdü ama Josh'ı dinlemeyen ve Josh'ın yardımcısı olan Micheal Snape Stupefy(Sersemlet) büyüsünü yaptı ve Godric'i yere düşürdü tam kadavra lanetini yapıcakken bir aslan geldi ve Micheal Snape'i öldürdü Godric bunu görünce arkadaşlarına planladığımız Hogwarts okulunun Gryffindor bölüğünün amblemi Aslan'dır dedi.
İstediğiniz Ders:Uçuş | |
| | | Marsdén Lexie Millér Hogwarts Müdiresi & Admin
Mesaj Sayısı : 1972 Yaş : 30 Nerden : ist. Savaşta Hangi Taraftasın ? : Tarafsız Asa : Çığlığın Derin Sesi Kan Durumu : Safkan Özel Yetenek : Metamorfmagus Patronus : Unicorn^ Kayıt tarihi : 11/04/08
Büyücü Özellikleri Galleon: 1000
| Konu: Geri: Profesör Alımları Perş. Ağus. 13, 2009 11:10 pm | |
| Rp'niz yetersiz. Onaylanmadı! | |
| | | Blair Amy Walker Muggle
Mesaj Sayısı : 2 Savaşta Hangi Taraftasın ? : Tarafsız, şimdilik... Rp Sevgilisi : aranıyor (= Asa : Maun Ağacı Evcil Hayvan : Hipogrif-Hero Kan Durumu : Safkan Kayıt tarihi : 14/09/09
| Konu: Geri: Profesör Alımları Ptsi Eyl. 14, 2009 3:25 pm | |
| Ad: Blair Amy Soyad:Walker Örnek Rp:
Etraf çok karanlıktı. Ilık bir rüzgar saçlarımı dalgalandırıyordu hafif hafif... Sokak bomboştu...sanırım. Gecenin bir vakti bu ıssız ve ürpertici yerde ne aradığımı bilmiyordum. Nasıl buraya geldiğimi de... Fakat bir şekilde kendimi buraya ait hissediyordum. Tuhaftı; ama sanki evimdeydim. En başından beri buradaydım ve bunu yeni farkediyordum... Gözlerim karanlığa alışınca etrafımın farkına varmaya başladım. Burası biraz eski bir yerdi. Apartmanlar bir hayli yıpranmıştı, içlerinden bazıları dokunsan yıkılacak haldeydi... "Biri görevlileri uyarmalı, kazaya yol açmadan temizlenmeli buralar." diye düşündüm...
... Hala yürüyordum. Rüzgar gittikçe soğuyordu. Tıpkı içimde yitip gitmeye başlayan umut gibi. Başlarda kaybolduğuma inanmak istemiyordum. Fakat şimdi, öyle olduğuna inanmaktan başla bir seçeneğim olmadığını fark ediyordum. Hiç bilmediğim, ıssız, soğuk bir yerde tek başımaydım... Korktuğumu itiraf etmeliyim. Fakat içimden bir ses bunun daha başlangıç olduğunu söylüyordu. Bu; sadece ısınma turuydu... Ve içimdeki ses bir kere daha haklı çıkmıştı; az ileride bir karartı gördüğüme yemin -ki genelde hiç yapmadığım bir şeydi- edebilirdim. Kaçmak için hazırlandığım sırada, içimde cesaretin kabardığını hissettim. Genel açıdan cesur bir kızdım ama ordan kaçmamak cesaretin değil; deliliğin göstergesi olurdu. İlerlemeye başladım, karartıya doğru. Sessiz olmaya çalışıyordum ama ayakkabılarım bu konuda hiç yardımcı olmuyordu. Onları çıkarmaya çalışırken biraz ses çıkarmış olmalıyım, ki karartı bana döndü. Bir insana benzemiyordu. Ya da bir hayvana... Çıkardığı sesler bunun en büyük kanıtıydı: "Bip bip biipp, bip bip biipp!" ...
Uyandım ve çalar saatimi kapattım... Son bir kaç gündür gördüğüm rüya, artık eskisi kadar şaşırtmıyordu beni. Sadece aklımda soru işaretleri bırakıyordu. En çok merak ettiğim şey, karartının ne olduğuydu. "Belki yeni bölümlerini de verirler rüyamın." diye düşündüm. İyice gerindim ve yataktan çıktım. Hep yaptığım gibi etrafıma göz gezdirip, odamda olduğumdan emin olduktan sonra, perdeyi çektim, penceremi açtım ve mis gibi lavanta kokulu havayı içime çektim... Bu koku gerçekten iyi geliyordu bana. Banyoya girene kadar moralim gayet iyiydi. "Ah Tanrım! Korkunç görünüyorum!" diye bir çığlık kopardım. Saçlarım darma duman olmuştu. Gözlerimin altı torba torbaydı. Gerçekten berbat haldeydim. "Bu halde nasıl okula giderim?!" diye söylendim. Hemen ılık bir duş aldım, dişlerimi fırçaladım ve bahçeye çıktım. Posta gelmiş olmalıydı. Ve o sırada kafama dank etti. "Lanet olsun! Bugün cumartesi, ve okul yok. Ne diye alarm kurdum sanki?" Dün arkadaşlarımla gittiğimiz kafede içkiyi fazla kaçırmış olmalıydım. Söylene söylene posta kutusuna bakmaya gittim. Ah lanet olsun! Ailemden ayrı yaşamamalıydım! Fatura, fatura, fatura ve bir de..." Garip bir zarf daha vardı. Üstünde sadece ismim yazıyordu. Sebebini bilmiyodum ama "Blair Amy Walker." diye okudum esrarengiz bir fısıltıyla. Zarfı açmak için çevirdim ve garip mühürü gördüm. Bir kuru kafanın yanında asaya benzer bir şey vardı. Ve bir de asanın ucundan çıkıyormuş gibi gözüken küçük yıldızlar. Gözlerimi devirdim ve "Ah, hadi ama... Böyle oyunlar için fazla büyüğüm!" dedim. Zarfı çöpe atmak için içeri girdim ama içimdeki ses okumamı söyledi. Ne kaybederdim ki? Deri, rahat ve pahalı okuma koltuğuma oturdum. Ayaklarımı küçük, kırmızı ve şirin -bi puf ne kadar şirin olabilirse o kadar- pufuma uzattım. Garipti ama heyecanlanmıştım. Zarfı açtım, içindeki kağıdı çıkardım. Ve aslında kağıtları dememin daha doğru olacağını farkettim. Üç tane kalın kağıt, ve bir tane de eski bir parşömen kağıdı vardı. Önce parşömeni aldım. Okumaya başladım.
"Sayın Blair Amy Walker,
Bir süredir gördüğünüz rüyaların farkındayız. Bunun nedeni artık içinizdeki safkan cadının, yuvasına dnmek istemesidir. Siz buraya, Hogwarts Cadılık Ve Büyücülük Okulu'na aitsiniz. En kısa zamanda sizi aramızda görmek istiyoruz. Size gönderdiğimiz resimler sayesinde haklı olduğumuzu anlayacağınızı umuyoruz. Görüşmek üzere.
Not:Okul 1 Eylülde açılacaktır.
Hogwarts Büyücülük ve Cadılık Okulu Müdürü"
Şaşkınlıktan bir karış açılmış ağzımı -ki açık olduğunu farketmem bayağı uzun sürdü- kapatmak için uğraşırken bir yandan da diğer kağıtları elime aldım. Neredeyse şok geçiriyordum. "Dalga mı geçiyorsunuz?!" Rüyamdan fırlamış resimlerdi bunlar! Ama nasıl mümkün olabilirdi? Biraz yakından bakınca karartının ben olduğumu farkettim. Ama karartıya bakan da bendim! Tanrım, aklımı kaçırıyor olmalıydım... "Biri gelip beni bu korkunç yerden götürsün!" diye bir çığlık attım. Ve kapı zilinin çalınmasıyla yerimden zıpladım...
İstediğiniz Ders: Biçim Değiştirme | |
| | | Zoe D. Razel Gelecek Postası Editörü
Mesaj Sayısı : 20 Yaş : 29 Nerden : ? Savaşta Hangi Taraftasın ? : Karanlık Taraf Asa : Kara Kuyu Zindanı Evcil Hayvan : Snake Kan Durumu : safkan Özel Yetenek : Görücü Patronus : Panter Kayıt tarihi : 19/08/09
| Konu: Geri: Profesör Alımları Perş. Eyl. 17, 2009 3:20 pm | |
| Kabul edildinz (sanırım rpn güzel ama admin de bir karar vermeli) | |
| | | Jeniffer Ellen Miller Muggle
Mesaj Sayısı : 2 Kayıt tarihi : 11/02/10
| Konu: Geri: Profesör Alımları Perş. Şub. 11, 2010 10:06 pm | |
| Ad:Jeniffer Ellen Soyad: Miller Örnek Rp:''Hayat bu kadar basit değil Jennifer. Zorluklar ve engeller her zaman karşına çıkacak. Hazırlıklı olmalısın! "
Büyükbabasının söylediği sözleri hayal meyal hatırlıyordu şimdi. Aslında gece uykudan uyanıp, rüyadan koptuğunda sözleri unutmamak için çaba göstermiş, uykuya yenik düşüp gözlerini kapadığında, aklında olan sözler kanatlanıp uçup gitmişti sanki. Ayrıca büyükbabasının neden rüyasına girdiğini de anlamıyordu. Rüyasına girmekle kalmamış, yaşadıklarını yansıtan bir dizi söz söylemişti ona. Yüzünün buruştuğunu hissederken, Reese’ in şen şakrak sesi eşliğinde düşüncelerinden sıyrıldı.
" Mektuplar var kızlar! "
Kimseden ona mektup gelmeyeceğini bildiği halde içine dolan heyecan ve mutluluk duygularının yüzüne yansıdığını biliyordu. Belki de Reese’ in kendine vereceği güzel haberler vardı. Onun tek tek isimleri söyleyip mektupları sahiplerine dağıtışını izledi. Son bir mektup kalınca tüm umutları kırılmıştı.
" Jennifer Eloise Parker’ a. "
Reese’ in yüzünde oluşan haylaz bir gülümseme Jennifer’ a da bulaşmış gibiydi. Ama tuhaf olan bi şey vardı. Ona kim mektup gönderebilirdi ki?Kalbinde bir isim yankılanıyordu şimdi: ‘Büyükbaba Peter’ Bir süre titreyen ellerindeki mektuba baktı. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Aklından sonu gelmeyecek bir sürü soru oluşmuştu. Galiba soruları yok etmek için mektubu açması gerekiyordu. Yavaş hareketlerle sanki elindeki kağıttan şey kırılacakmış gibi mektubu okumaya girişti. Mektup kalbinde yankılana ismidoğruluyordu. Bu yazıyı nerde görse tanırdı.
* Jenny... Benim küçük renkli şekerim. Beni tanımış olmanı ve hala beni seviyor olduğunu umut ediyorum geçmişten gelecek bu satırları yazarken. Senin özel bir çocuk olduğunu doğduğun andan itibaren anladığımı söylesem yanlış olmayacak sanırım. İtiraf etmek gerekirse benim renkli şekerimin yüzüne söylemek isterdim şimdi yazacaklarım ama ne yazık ki Hogwarts’a başlarken yanında olamayacağımı seneler önce biliyordum. Anne babanın neden öldüğünü merak ediyorsundur şimdi. Sadece şunu bilmeni isterim ki muggle anne bana seni korumak için öldüler. Neyse bu acıklı satırları daha fazla uzatmak istemiyorum. Zeki ve fazlasıyla cesur bir kızsın. Benim gibi Gryffindor’da olduğunu tahmin ediyorum. Geçmişten sana seslenen bu adamın söyleyeceği son birkaç şey var: Hayat bu kadar basit değil Jennifer. Zorluklar ve engeller her zaman karşına çıkacak. Hazırlıklı olmalısın. *
Jennifer, son kelimeleri okurken beynindeki hücreler teker teker uyuşuyordu sanki. Titreyen elleriyle mektubunu kapadı. Demek ki büyükbabası da bir büyücüydü. Kendisini nasıl da iyi tanıyordu. Jennifer’ ı o büyütmüştü. Şu anda sahip olduğu bütün meziyetlerini büyükbabasına borçluydu. Annesi ile babası o küçükken öldüğünden büyükbabası ona hem annelik hem babalık yapmıştı. Onu sevdiği kadar kimseyi sevmemişti ki o. Gözleri yaşlarla dolarken omzunda Reese’ in elini hissetti.
" Kötü bir haber mi? " " İyi mi kötü mü ayırt edemiyorum ki... " Karşısında duran sarışın ve anlayışlı kıza gülümsedi. Galiba yalnız kalıp düşünmeye ihtiyacı vardı. Yaşadıkları neydi? Kader mi? Şayet kaderse ne Jennifer’ ın böyle bir kaderi varsa; bu kötü ve acımasız bir kaderdi...
İstediğiniz Ders: Karanlık Sanatlara Karşı Savunma ~ | |
| | | Davés Lyod Muggle
Mesaj Sayısı : 2 Savaşta Hangi Taraftasın ? : Aydınlık Kayıt tarihi : 11/04/10
Büyücü Özellikleri Galleon: 1000
| Konu: Geri: Profesör Alımları Paz Nis. 11, 2010 5:36 pm | |
| Ad: Davés Soyad: Lyod Örnek Rp: Havayı kaplayan zifiri karanlığın altında ışıklarca aydınlatılan bir şehrin ışıkları arasında hızla hareket eden siluetlerin gölgeleri görünüyordu. Karanlık gökyüzünde dolunay merhamet ışığını aşağıdaki şehre vuruyordu. Gecenin zifiri karanlığında bazılarına yol gösterici oluyordu. Güzel görünümü şehre yayılsa da bugün bambaşka bir şekilde tarihe geçecekti. Karanlık bir sokakta toplanan gruptan gelen homurdanmalar etraftaki sessizliği bozuyordu. Puslu hava bu bölgede özenle yayılmış gibiydi. Herkesin yüzünde öfke belirtileri ve yüz hatlarındaki öfke kırışıkları belli oluyordu. Persophene’nin yaptığı kurnazlık bir hayli onları kızdırmıştı. Bu karanlık gecede toplanmalarının nedeni de buydu. Persophene’nin yaptığı kurnazlık.. Mühürlenmiş Julius’un mührünü açıp tam bir savaşın ortasında zaman 50 yıl geriye gitmişti. Gelecekten gelen bu siyah siluetler eski zamanlarına dönmek istiyordu. Homurtular ve fısıltılar gecenin esintinin arasına karışıp gidiyordu. Sokaktaki insanların sabırsızlık seviyeleri artıyor gibiydi. Ama sokağın başında beliren bir gölge ve arkasından gelen ayak sesi bütün dikkatlerin oraya verilmesine sebep olmuştu. Yavaş bir şekilde yaklaşan gölgeye bakıyorlardı. Birinin sesi o sessizlikte bir yankı gibi yayılmıştı.Ama kimse orayla ilgilenmedi. Şu anda tek dikkat ettikleri yankılan ayak sesi ve sokağın bitimde yaklaşan gölgedeydi. Gölge tamamen kaybolduğunda sokağın başında beliren siyah siluetin mavi gözleri bir anlık cılız yapay ışığın yansıması ile tüyler ürpertici bir görüntü oluşmuştu. Uzun boylu ve normal vücut yapısının üstünde bol bir tişörtün üstünde siyah bir cübbe vardı. Altında ise düşük belli bir kot vardı. Bacaklarına kadar cübbenin uzantısı hafif esintide havalanıyordu. Yüzü ise cübbenin kukuletası içindeydi. Elleri iki yanda sarkan bir şekilde sokağın ortasındaki kalabalığa yaklaşıyordu. Ayak sesleri sessiz sokakta yankılanıyor ve sessizliği bir hançer gibi deşiyordu. Etrafa yayılan karışık duyguların hakimiyeti altında duran puslu bulut daha fazla da genişlemiş gibiydi. Gelenin kim olduğu ise burada merak konusu olmuştu. Siyah siluet yapay ışıklarla aydınlatılmış,grubun tam ortasında durduğu alana geldiğinde beyaz tenine çarpan ışıklar onu tam anlamıyla aydınlanmıştı. Mavi gözler ve hafif çukur bir surat görünmüştü. Beklenen kişi onların karşısında durdu. Gecenin serinliği ve sessizliği etrafa kasveti yaymaya başlarken siyah cübbenin kukuletasını yavaşça çıkardı. Şimdi yüzü tam anlamıyla görünüyordu. Kahverengi ve siyah renkleri karışımı bir saç rengi ve mavi gözlerin tüm ayrıntıları ortaya çıkmıştı. İşte bu sırada yine fısıldanmalar başlamıştı. Kalabalığın arasından uzun boylu sarı saçları omuzlarına dökülen üstünde gri bir cübbe bulunan ve kalıcı yara izleri olan Romano o kalın ve gür sesi ile sokaktaki sessizliği bir kılıç gibi yarmıştı.
‘Fëanor.. Buraya bizi sen mi çağırdın?’ ‘Öncelikle seni sapa sağlam gördüğüme sevindim Romano.. O savaşta öldüğünü sanmıştım. Ama hala yaşıyorsun. Soruna gelirsek buraya son gelen kişi ben olduğuma göre sizi elbette ben çağırdım.’ Genç çocuğun sesi hızlı ve soğukkanlı bir şekilde çıkmıştı. Öyle ki herkes bu durumdan hoşlanmamış gibi görünüyordu. Kendilerini buraya çağıran bir genç olması onların pek hoşuna gitmemişti. Hepsinin suratında şaşkınlık ve kin dolu olmuştu. Genç adama hepsi aynı bakış açısından bakıyordu. Etraftaki fısıltıların kesilmesini sağlayan gür olan başka bir sesti. ‘O bir gençse ne olmuş? Bizim yapamadığımız o yapmış durumda.Bizi buraya topladığı için ona bir teşekkür bile borçluyuz.’ Herkes konuşana bakıyordu. Uzun boylu,kısa saç kesimli,kusursuz yüzünde yeşil gözleri arasında kendisine bakanlara bakıyordu. Söylenenler kalabalığı kararsızlığa sokarken O adam gencin yanına yavaş ve seri adımlarla gitti. Karanlık gökyüzündeki dolunay merhamet ışığını yapay ışıklara destek olurcasına üstlerinde duruyor ve parlıyordu. Esinti ise üstüne rüzgarı giymişti. Sert ve soğuk rüzgar kalabalığa eserken saçları havalandırıyor ve üstlerdeki giysilerin içinden geçerken onları da kabartıyordu. Kalabalığın içindeki hava farklılaşmıştı. Bazılarında şaşkınlık,kararsızlık varken,bazılarında hala somurtkan ve kin dolu bir ifade vardı. Ama hepsi karşılarındaki konuşan bedenlere bakıyordu. Gence ve biraz önce onun yanına giden uzun boylu adamı izliyorlardı. Öyle ki herkes bu konuşmadan ilgileniyor gibiydi. Fısıldama ya da en küçük bir ses yoktu. Bütün dikkatler ve gözler karşılarındaki iki bedendeydi. ‘Benim adım Rudolf evlat. Telekinezi yeteneğine sahibim. Ve senin yanında daima yer alacağım. Ama burada konuşmak istediğiniz şey nedir?’ ‘Seni tanıdığım için sevindim Rudolf. İşte gelme sebebimin ne olduğunu soran biri. Başından beri bana bunu sorsaydınız bütün bu homurdanmalarınız sebebi ortadan kalkacaktı.’ Yavaş ama hızlı bir şekilde kalabalığın içinde yürümeye başladı. Sesi ise yüksek bir şekilde çıkıyordu. Sokakta yankılanan bir ses tonu ile konuşuyordu. ‘Şu anda soluduğumuz havanın hangi yıla ait olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu zaman dilimine de nasıl ve ne bir şekilde düştüğümüzü biliyoruz. Persophene’nin kurnazlığı yüzünden buradayız.’ Birden kalabalığın ortasında durdu. Ve önündeki herkesin gözünün içine baktı. Mavi gözleri bütün gözlerin içinden geçti. Sonra konuşmasına devam etti. ‘ Buraya çağırılmanızın sebebi bu arkadaşlar. Persophene’nin kurnazlığı.. Ben size bir teklifte bulunmak için sizi çağırdım. Teklifim şu! Persophene’yi dünyanın dört köşesinde bile olsa arayıp onu bulup geldiğimiz zamana geri döndürmesi için yakalamamız gerekiyor. İşte teklifimi kabul ederseniz nasıl bir ödül alacağınızı da söyledim. Kendi zaman dilimize geri döneceğiz. Julius’un yaptığı mührü Persophene’nin bozacağına inanıyorum. Yanılıyor sayılmam da..’ Topukları üzerinde arkasını döndü ve Rudolf’un yanına doğru yavaşça ilerlemeye başladı. Elleri birbirine kenetlemişti. Yüzünde ise soğukkanlılık vardı. İfadesizlik arasından sızan sakinliği fark etmek zor oluyordu. Bütün gözler ve yüzler onu takip ediyordu. Hepsi hür dikkat genci izliyordu. Yüzlerinde ise ifadesizlik olsa bile bazıları içindeki durumu fark etmiş ve kabullenmiş gibi görünüyordu. Gencin sesi bir kez daha karanlık sokağın arasında yankılamıştı. ‘Şimdi size bu arayışta ihtiyacım var. Geldiğimiz zamana dönmek için Persophone ve Julius’u arama çalışmamıza katılmanızı istiyorum. Katılmanız için sizi zorlamayacağım. Ama kendi zamanımıza geri gitmemiz gerektiğini herkes biliyor… Kim benimle bu arayış içinde olacak?’ dedi ve Rudolf’un yanında tekrar topuğun üzerinde arkasına döndü. Ve kararsız gözlere ve yüzlere baktı. Sadece birkaç saniye sonra kalabalığın arasından birkaç kişi karanlığa doğru yürümeye başladı. Arayışa katılmamaya kara vermişti. Arkalarından bakan gözler ise hala karasızlık içindeydi. Karanlığın kasveti yavaş bir şekilde yayılmaya başladığında Rudolf’un o gür sesi sokaktaki sessizliği bir kez daha dağıtmıştı. ‘Biz bu zamana ait değiliz kardeşlerim. Bizim kendi zamanımız var ve o zamana gitmemiz gerekiyor.Bunun için bu arayışa girmemiz gerekiyor. En azından bu arayışta olacağım.’ Gence bakan Rudolf ona içten bir şekilde gülümsedi ve tekrar kalabalığa döndü. Kalabalıktan birkaç kişi oradan ayrılıp Gencin ve Rudolf’un yanına ilerlemeye başladı. Arayışa katıldıklarını ifade ediyorlardı. Birkaç kişi bir gruba döndü ve ardından karanlık sokağın yapay ışığın altında duran bütün bedenler arayışa katıldıklarını ifade etmişlerdi. Persophene’yi aramayı kabul eden bu grup kendilerine ait olmadıkları bu zaman dilimde bütün dünyayı arayıp bulup kendi zamanlara gidecek kişiye bulmuş olacaklardı. Julius’u.. Kalabalık dolunayın karanlık gökyüzünden onların üzerine doğrulttu merhamet ışığı arayışın başlangıcını belirlemişti. Kalabalığın tek bir amacı vardı. Persophene ve Julius’u yakalamak. İçindeki karanlığın hizmetkarları ve ışığın savaşçıları belki de ilk defa yan yana savaşacaklardı. Aralarında barış süreci başlamıştı. Ama bu zaman diliminden sonra kendi zaman dilimlerinde yeniden düşman olup olacaklarını bilmezdik. Zamanın engin kavramı bu sürecin ne kadar geçici olacağını gösterecekti. Ama önce Persophene’yi ve Julius’un yakalanmasını izleyecekti. Gelecekte olan savaştan bıkan Persophene düşmansız hayatına büyük bir düşman kazanmıştı. Üstüne doğru gelen bu arayış grubunu durdurması gerekiyordu. Bu durumda zamana bırakılan bir kuramdı. Zamanın ne getirip ne götüreceği gizlilik arasında kalmıştı.Puslu dumanın altında ise arayış ise çoktan başlamıştı.
İstediğiniz Ders: Biçim Değiştirme , olmazsa İksir .. | |
| | | Sir Nyx Bigelow Muggle
Mesaj Sayısı : 1 Yaş : 32 Nerden : Moscow,Russia Savaşta Hangi Taraftasın ? : Aydınlık Kayıt tarihi : 01/05/10
| Konu: Geri: Profesör Alımları C.tesi Mayıs 01, 2010 9:09 pm | |
| Ad-soyad:Sir Nyx Bigelow Ders:Biçim Değiştirme veya Bitkibilim Sarah,ani bir korkuyla gözlerini açtı.Duyduğu ses gerçek mi değil mi tam emin olamıyordu.Fakat köpek havlaması duyduğuna emindi.Köpekler.Akıllıca bir hamleydi Avcıların yaptığı.Uzun süredir banyo yapılamaması kokuyu keskin ve sabit duruma getiriyordu.Arkasında biri olduğunu hissetti.Sıcak bir el ağzını kapatıp bağırmasını engelledi.Sonradan o sıcak ellerin sevdiği adama, bebeğinin babasına -o bunu bilmese de- ait olduğunu anladı.Bebek,sanki babasının burada olduğunu anlamışçasına temkeleyip durdu.Frank tatlı ama gergin bir sesle"Bu tarafa doğru geliyorlar,yer değiştirmek zorundayız." dedi. Ağzımı açar açmaz söyleyeceğim şeyi tahmin etmişti. "Biliyorum burada rahatız,en azından biraz suyumuz var.Ama gitmek zorundayız..O pis köpeklere yakalanmak istemezsin" dedi.Sesi azalırken gözlerim de yüzündeki büyük yara izine kaydı.Korkunç görünüyordu.Pençe izleri,okyanus rengi gözlerinden,dudaklarına kadar iniyordu."Tamam,eşyalarımı toplayayım" dedi Sarah .Köpek sesleri iyice yaklaşmıştı."Acele etsen iyi olur".Bu sefer sesinde korku vardı.Tam eşyaları toplamaya başladığı anda,o parıltılı gözleri gördü,hırıltı sesini duydu.Kapıda duruyordu.Normal bir köpekten en az 2 kat daha büyüktü.Kapkara tüyleri,beni görünce daha da kabarmıştı.Salya akan ağzını açıp uzun bir uluma sesi çıkardı.Diğerlerine haber verdiğini anlamıştım.O anda Frank pompalı silahıyla köpeğin beynini uçurdu.Sarah'ın yüzüne kan sıçramıştı.Frank "Acele et!" diye haykırdı.Sarah hemen 2 pet şişe suyu çantasına atıp koşmaya başladı.Orman,patlamanın etkisiyle kül yağmuru altındaydı.Koştukça,ağzına kül doluyordu.Eliyle yüzüne korudu.Frank tam arkasındaydı.Koşmaya devam ederken ileride de bekleyenler olduğunu gördü.Koşmayı bırakıp durdu.Frank de görmüş olmalıydı.O da durdu.Sarah'ın gözlerine baktı.O da yolun sonuna geldiklerini biliyordu.Avcılar etraflarını çevirdi.O pis sesleriyle "Sonunda!" diye bağırarak kahkahalar atıyorlardı."Son insan döllerini de bulduk." Söylediği lafı duyan olsa,saldıranların insanlar olduğunu sanırdı.Geldiklerinde Sarah henüz küçük bir çocuktu.Ailesi gözleri önünde öldürülmüştü.Avcılardan biri öne çıktı.Silahını çıkartıp,Frank'inkafasına dayadı.O anda Frank beklenmedik bir şekilde hızlı hareket ederek,Avcıyı silahsızlandırdı. Silahı Avcıya çevirerek tetiği çekti. Buolanlar diğer Avcıları harekete geçirdi. 3 ya da 4 tane varlardı.Frank sırtından pompalısını çekerek 2 tanesini daha halletti. Tam bana döndüğünde "Hayır!" diye haykırdı. O an ne olduğunu anladım. Avcı bana doğru yönelmişti. Silahını çekti,hızlı bir hamleyle Sarah'a ateş etti.Frank yere serilen Sarah'a doğru koşarak son Avcıyı da yere serdi. Frank Sarah'a doğru döndü. O anda Sarah "Dikkat et!" diye bağırdı.Köpeği son anda farkeden Frank onu da öldürdü. Frank yaranın nerede olduğuna baktı. Kolundan vurulmuştu. Frank bilincini kaybetmek üzere olan Sarah'a"İyi olacaksın,merak etme.Söz veriyorum." dedi. Sarah söylemesi gerektiğini biliyordu. Söylemek üzereyken "Kendini yorma." dedi Frank."Hayır.Söylemek zorundayım..Frank,hamileyim." | |
| | | Jènnifer Alicè Mearèl Muggle
Mesaj Sayısı : 7 Yaş : 28 Nerden : Godric's Hollow Savaşta Hangi Taraftasın ? : Zümrüdüanka Yoldaşlığı Rp Sevgilisi : Yok Asa : Akçaağaç ve ejderha yüreği teli..
Tılsım için ideal. Evcil Hayvan : Tavşan ~ Hokey
Baykuş ~ Awkey
Kan Durumu : Safkan Özel Yetenek : Metamorfmagus Patronus : Anka Kuşu Kayıt tarihi : 16/06/10
Büyücü Özellikleri Galleon: 1000
| Konu: Geri: Profesör Alımları Cuma Haz. 18, 2010 10:41 pm | |
| Ad: Jènnifer Alicè
Soyad: Mearèl
Örnek Rp:
Alice, soyunma odasında Quidditch cüppesini giydikten sonra heyecanla süpürge dolabına koştu. Merak içinde Ateşoku’nu arıyordu. Buralarda bir yerlerde olmalıydı. Ancak dolabın altını üstüne getirdiğinde ve orada süpürgesinin tek bir izine bile rastlamadığında bu düşüncesinden vazgeçmek zorunda kaldı. Maçın başlamasına 10 dakikadan az zaman kalmıştı. Ve bu kupa maçıydı. Hemen takım kaptanına gitti. Ama o da, şu anda yapabileceği hiç birşey olmadığını, maçtan sonra onu aramasını ve şimdi gidip dolaptan bir Silsüpür 7 almasını söylemekten başka bir işe yaramamıştı. Tekrar süpürge dolabına dönerken “Ne kadar harika bir zamanlama, yani!” diye düşündü. Dolaptan bir Silsüpür alarak ona küçümsemeyle baktı ve Ateşoku’nun yanında ne kadar hızlı gideceğini düşünmeden edemedi. O, Ateşoku’na alışmıştı bir kere...
Tam içini çekip geri dönecekti ki,“Kütt!” diye bir ses duydu ve başının zonklamasıyla uyandı. Nerede olduğunu önce anlayamadı, hala rüyanın etkisindeydi. Ama rüya o kadar gerçekti ki... Hem de o gün gerçekten maçları vardı. Bu maç kupayı hangi binanın kazanacağını belirleyecekti. Başında yine bir ağrı hissedince bu düşüncelerden sıyrıldı ve gerçekten de başını karyolasının direklerinden birine vurduğunu fark etti. Biraz daha yattı ve pencereden yeni doğmakta olan güneşin, ilk ışıklarıyla Hogwarts’ı , 3 kale direğinin rahatça seçilebildiği Quidditch Sahası’nı aydınlatmasını, kara gölden yansıyıp binbir renge ayrılışını izledi. Gökyüzü masmaviydi ve Alice’in normalde açık kumral olan ama o sabah kızıla dönmüş saçlarıyla büyük bir tezat oluşturuyordu. Alice, oldukça yetenekli bir çocuktu. Metamorfmagus ile Eski Yazılar dersinde hiç çalışmadan başarılı olmasını sağlayan yetenekleri vardı. Ayrıca herkesi Quidditch oynayışıyla büyülerdi. İnsanları kendine hayran bırakan bir Arayıcıydı. Sanki Snitch bilerek onun yanında dolanıyordu. Belki de Snitch’e karşı bir çekim gücü vardı...
Nihayet kalktı ve çabucak giyindi. Yatakhanedeki diğer kızları uyandırmamaya dikkat ederek kapıdan çıktı ve Ortak Salon’a indi. Bomboş Ortak Salon’un şöminesi söndü sönecek bir şekilde yanmaya devam ediyordu. Alice, Şişman Hanım’ın portresinden geçerek Büyük Salon’a kahvaltıya inmeye karar verdi. Karnı guruldamaya başlamıştı. Ve maçtan önce kahvaltı etmemenin cezasını çoktan çekmişti. Tam bir marmelatlı kızarmış ekmeğin hayalindeydi ki kulak tırmalayıcı bir şangırtı duydu. Hortlak Peeves, anlaşılan yine mürekkep şişesi savaşı açmıştı öğrencilere...
Ve “Hoop!” tam zamanında kafasını eğerek lacivert yapış yapış mürekkebe bulanmaktan kılpayıyla kurtuldu. Ama aynısı, o sırada bir alt merdivende arkadaşıyla konuşan Jessica Angel için söylenemezdi. Mürekkep şişesi çarpmanın etkisiyle kırılıp parçalara ayrılmış ve Jessica’nın lacivert bir garkeneze fena halde banzemesine sebep olmuştu. Sinirden çılgına dönen Jessica, o sırada bağıra çağıra şarkı söyleyen ve elindeki kırmızı mürekkebi atacak kurban arayan Peeves’e tımarhaneden kaçmış bir deli gibi bağırmaya başladı.
“Peeves, seni Hortlak! Bunu sana ödeteceğim. Ne yaptığını sanıyorsun sen!!!? Bu ne cüret?”
Ancak bu laflar eline bir şişe daha mürekkep almış olan ve kıkırdayıp duran Peeves’e en son söylenmesi gereken sözlerdi. Bu sefer elindeki çiklet pembesi mürekkep Jessica’nın tam burnunda kırıldı ve pembe gömlekli bir garkeneze benzemesine neden oldu. Bu sefer akıllanan Jessica:
“Bunu ödeyecek o pis hortlak!”
diye homurdanarak Ortak Salonu’na dönedursun, Alice gülmekten az kalsın boğuluyordu. O kızdan zaten her zaman nefret etmişti.
“İşte şimdi layığını buldu.” diye düşündü ve kahvaltıya indi. Tam bir ağız pastırmalı yumurtayı çiğnemekle meşgulken karşısında sarı kıvırcık saçlarını iki yanında toplamış bir kız belirdi.
“Demek buradaydın, iki saattir seni arıyordum.” diye payladı onu. Alice ise köpüren kıza sadece
“Ee, daha daha nasılsın, Lucinda?” demekle yetindi. Kız sonunda bağırmaktan vazgeçti ve tam
Sen bana bakma Jenni-“ diye başlamıştı ki, Alice onun sözünü kesti.
“Bana Jennifer demesene!”
Lucinda ise onu duymazdan gelip devam etti:
“Her neyse. Ama sende az kalsın kafana bir mürekkep şişesi yiyecek olsan sinirlenmez miydin?”
Alice gülümsedi ve
“Benim şişelerle boğuşmadığını nereden biliyorsun, bakalım?” dedi ve ona olanları anlattı. Onlar kıkırdayıp gülüşürken kahvaltı bitti ve kendilerini Quidditch Sahası’na giden akıntının içinde buldular. Biraz Quidditch’ten falan söz ettikten sonra (Lucy de Kovalayıcı olarak takımda olduğu için bilgisi vardı) nihayet soyunma odasına geldiler. Acele ve heyecanla cüppelerini giyip süpürgelerini almaya gittiler (Alice kendi Ateşoku’nun orada olmasına hiç şaşırmadı dese yalan olurdu). Kaptanlarının sözde cesaret verici konuşmasını dinledikten sonra bir birlerine son kez bakıp şans dilediler. Alice ayaklarını yere sertçe vurdu ve anında, masmavi bulutsuz gökyüzüne doğru yükselirken içinde sanki Coşku Verici Hayat Suyu içmiş gibi bir duygu hissetti...
İstediği Ders: Tılsım, olmazsa İksir... | |
| | | | Profesör Alımları | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|