Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu
|
| | Metamorfmagus | |
|
+3Makoto Kino Dakota J. Petrus Marsdén Lexie Millér 7 posters | Yazar | Mesaj |
---|
Marsdén Lexie Millér Hogwarts Müdiresi & Admin
Mesaj Sayısı : 1972 Yaş : 30 Nerden : ist. Savaşta Hangi Taraftasın ? : Tarafsız Asa : Çığlığın Derin Sesi Kan Durumu : Safkan Özel Yetenek : Metamorfmagus Patronus : Unicorn^ Kayıt tarihi : 11/04/08
Büyücü Özellikleri Galleon: 1000
| Konu: Metamorfmagus Çarş. Tem. 15, 2009 6:40 pm | |
| Metamorfmagus Nedir?
Asa veya iksire ihtiyaç duyulmadan görünümü değiştirebilme yeteneğidir. Fakat Metamorfmagus öğrenilebilen bir yetenek değildir. Doğuştan gelen bir özelliktir ve çok nadir olarak görülür. Bu özelliğe sahip olan büyücüler, istedikleri gibi görünümlerini değiştirebilirler.
10 kişi alınacaktır.
Adınız Soyadınız: Geçmişiniz: Sihirsel Soyunuz: Kişisel Özellikleriniz: Örnek Rp:
*Metamorfmagus olanlar kendi ünlüleri haricinde istedikleri ünlülerin görünümüne sahip olabilirler.
1~Marsdén Lexie Millér 2~Dakota J. Petrus
En son Marsdén Lexie Millér tarafından Ptsi Ağus. 10, 2009 12:29 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Dakota J. Petrus Karanlık Sanatlara Karşı Savunma Profesörü
Mesaj Sayısı : 97 Yaş : 28 Nerden : HERYERDEN Savaşta Hangi Taraftasın ? : ZÜMRÜDÜANKA YOLDAŞLIĞI Rp Sevgilisi : YOK XD Asa : Yer Yüzünün Efendisi Evcil Hayvan : Husky,Daisy Kan Durumu : SAFKAN Özel Yetenek : metamorfmagus Patronus : Kan Kelebeği Kayıt tarihi : 08/08/09
Büyücü Özellikleri Galleon: 1000
| Konu: Geri: Metamorfmagus Paz Ağus. 09, 2009 11:39 pm | |
| Adınız Soyadınız:Dakota J. Petrus Geçmişiniz:Paristen gelen göçmen bir ailenin çocuğudur ve çok ta zengin ve kültürlü bir aliledir Paristen önce Londra ' dan gelmişlerdi.Bir kızkardeşi var dı ama oda bir trafik kazasonda ölmüştü Sihirsel Soyunuz:Safkan Kişisel Özellikleriniz :Her zaman uyumlu nazik ve sevecendir.Yalanı sevmez ve asla birine ihanet etmez dedikodu yapmayan ve birazda asidir Örnek Rp:Uyanmıştı. Yatakta hareketsizce durmuş çarşafı sıkıyordu. Doğanın dengesine inat kımıldamak istemiyordu. Eylemsizlik ilkesine direnebilir miydi daha fazla? Sanki doğrulduğu anda, hayatın sonunda karşılaşılan kaçınılmaz gerçeğin tam tersi olacak; bedeni kalkacak ve ruhu yatakta kalacaktı. Usulca gevşetti yumruklarını. Çarşafa geçmiş tırnaklarından kan çekilmiş, parmak uçları yatağın örtüsü gibi beyazlaşmıştı. Nefes almayı unutmuş gibi aceleyle derin bir nefes çekti içine. Tutmaya başlamasının sebebi neydi bilmiyordu. Kendi kendine söyleyecek söz arıyordu şimdi. İkna yeteneğinden fersah fersah uzaktaydı. Derin nefesler Hufflepuff’lı cadıyı neye hazırlıyordu bilmiyordu; ancak tek kanıksadığı gerçek, dersliğe gitmemek için elinden geleni yapmaya hazır olan bir psikolojik kalkan oluşturduğuydu. Düşüncelerinin bile içinden geçemeyeceği kadar sıkı ve güçlü bir kalkan… Biri ona büyü yapmış gibi bedenini kontrol edemeyerek yataktan doğrulduğunda, tıpkı diğerleri de kendisi gibi hazırlanıyorlardı. Zavallı bedenlerin hayata ayak uydurmuş hallerine acımamak elinde değildi. Monotonluk yüzünden sadece uyumak ve ağlamak isteyen bir bebeğe dönüşmüştü sanki. Aklı söylenenleri algılamakta gecikiyor, kırık kalbi ise geçmişin etkisiyle daha yavaş çarpıyordu.
Güçlükle hareket ettirdiği dolabın kapağının savruluşu, aslında sandığı gibi her şeyin yavaş ilerlemediğini gösteriyordu. Kendine hakim olmak konusunda, fırtınadaki bir gemi kadar yetenekli olabilen genç cadının yüzünde geçici kırışıklıklar belirdi. Mimiklere bağlı ve rahatsız edici bu büzülmelerin sebebinin, güneşin pencereden içeri habersizce giren ulakları olduğunu anladığında biraz olsun sandığı kadar karanlık bir dünyaya uyanmamış olduğuna sevindi. Pencereden çektiği bakışlarını yeniden parfümü üzerine sinmiş kıyafetlerine çevirdiğinde, içlerinden en ince olan cüppeyi askısından indirmek üzere ellerini uzattı. İnce tenine değen keten ve kaşmir karışımı el yapımı cüppenin üzerindeki Hufflepuff armasının ışıldayışına sıkıntıyla baktı. Hızlı bir hareketle yatağının üzerine attığı cüppeye bakmadan elini ve yüzünü kabuslarından temizlemek için lavaboya doğru ilerledi. Kımıldanmalar artıyordu Hufflepuff kızlar yatakhanesinde. Kendisi gibi, Karanlık Sanatlar profesörünün Edward olduğunu bilenler mutlu oluyorlardı. Çünkü o bir Hufflepuff mezunuydu. Ancak Paula’nın şimdiye kadar gördüğü Hufflepufflarla alakası bile yoktu. Kendi kişiliği ile onunkini kıyasladığında, Seçmen Şapka’yı yanıltacak kadar güçlü bir büyü ile gönderilmiş bir casus olduğunu düşünmüştü küçüklüğünde. Birinci sınıf olmanın verdiği acemilikle çoğu insanı yanlış değerlendirip ardından sağlam dostluklar kuran kumral cadı, aynı zamanda sınıf başkanlığı yaptığı Edward’la bir türlü aradığı kontağı yakalayamamıştı.
Düşünceleri, Hogwarts’ın sınırları içerisinde, binlerce değişik yaratığın, görülen ya da görülemeyen, hissedilen ya da hissetmek için bile yeterli vakit veremeyecek kadar ölümcül olan diğer varlıkların olduğu Yasak Orman’da; İhtiyaç odasının şöminesinden gelen sıcaklığın, hararet dolu yüze yansıyışında gezindi. ‘’ Hatıralar. ‘’ Ağzından çıkan tek kelimelik cümlenin hırıltısı, yatakhanedeki en sessiz anı bulmuştu. Yanı başında uyuyan binadaşlarından birinini sorgulayan sesini tek cümleyle geçiştirdi. ‘’ Yok bir şey. ‘’ Çoktan elini ve yüzünü soğuk su ile ferahlatmış olan Lilith, geç kalmak için özellikle yapıyormuş gibi yavaş yavaş giyindi. Kollarını içine soktuğu gömleğin soğuk kumaşı tenine her değişinde tüyleri diken diken oluyordu. Ancak korkularının etkisi yanında, bir karıncanın aslanla savaşması kadar komik görünüyordu. Saniyelik titreme nöbetlerinden birini ustaca geçiştirdi derin bir nefesle yamayarak ve ardından, asasını cüppesinin bu amaç için dikilmiş cebine yerleştirip, sarı siyah dekore edilmiş, her zamanki sabah hareketliliğini yaşayan Hufflepuff Kızlar Yatakhanesi’nden çıktı.
Tahta kapının üzerinde, ardında bambaşka bir dünya varmış gibi bir izlenim yaratan portrenin gündüz selamını kibarca yanıtladı. Ne yazık ki portre, Paula’nın çok da kibar olmadığını düşünüyor olmalıydı. Kızın başını bile kaldırmadan selam veren halini yadırgamış olacak ki, merdivenlere yönelen Hufflepuff’lı cadı hakkında söyleniyordu. ‘’ Oh Helga, kemiklerin sızlıyor olmalı. ‘’ Tek kaşını kaldırıp ağız bükerek omuz silkti kumral cadı. Basamaklarda hızla ilerliyordu. Bir şeyler yemeye niyeti yoktu. Zaten iştahı da kapalı olduğundan erken yetişeceği dersliğe, Edward’ın da erken gelmemesini umuyordu. Nihayet merdivenlerden sonuncusunu da, dizinin üzerindeki kaslardan bir bölümünün ağrıdığını hissederek çıktığında dersliğe gelmişti. Aşağıya bakan gözlerini kaldırıp açık kapıda sabitledi. İçeride birkaç kişinin sesi duyuluyordu. Yorgunluğu iki katın yüksekliğinden değil, içerde onu bekleyen sürprizlerin tanıdıklığındandı. Dersliğin kapısından içeri girdiğinde Hogwarts’a ait taş duvarların kokusu da, binadaşlarının tanıdık yüzü de onu rahatlatmadı. Girişinin ardından anlaşmış gibi rüzgarlarıyla birlikte içeri doluşan beşinci, altıncı ve yedinci sınıf, her binadan öğrencinin gürültüsü kesildiğinde, o bilindik sesin tokluğu ve cezp edici tınısı kulakları doldurmaya başlamıştı.
Havada beliren sapasağlam ellere, Edward’ın sesini yeniden duyana dek anlam veremedi. Ancak açıklama yapmada gecikmeyen Karanlık Sanatlar profesörü, ellerin işkence için kullanılan bir büyü ile, derilerinin parçalanmasını sağlamalarını istiyordu. Dersin müfredatına mı yoksa büyücünün mizacına mı bilinmez, Paula’nın gözleri anlayışla devrildi. Önünde havada sallanıp duran ele bakıp, iğrendiğini hissetti. Deri parçalandığında içerisinden kan da çıkacak mıydı peki?! Sorgulamadan profesörü aradı sınıfta gözleri. Herkese kendini kanıtlamak için duruşundaki kibri bile aynen saklamıştı. Eski binadaşı, taze profesör Ryan…Onunla ilgili içinden söyledikleri bile garip gelirken, profesör edasıyla duruşuna nasıl alışabilecekti. Alışmasından ziyade korkuları daha ağır bastığından, çekinerek nasıl başarılı olabilecekti. Yalnızca önünde parçalaması gereken, bileğinden kesik gibi duran garip organa dikti gözlerini. Asasını ince parmakları arasına aldı. Ve kelimelerin işkenceye dönüştüğü kırmızı ışığı takip etti gözleri. ‘’ Sectumsempra! ‘ _________________
En son Dakota J. Petrus tarafından Ptsi Ağus. 10, 2009 12:07 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Marsdén Lexie Millér Hogwarts Müdiresi & Admin
Mesaj Sayısı : 1972 Yaş : 30 Nerden : ist. Savaşta Hangi Taraftasın ? : Tarafsız Asa : Çığlığın Derin Sesi Kan Durumu : Safkan Özel Yetenek : Metamorfmagus Patronus : Unicorn^ Kayıt tarihi : 11/04/08
Büyücü Özellikleri Galleon: 1000
| Konu: Geri: Metamorfmagus Ptsi Ağus. 10, 2009 12:00 pm | |
| | |
| | | Makoto Kino Ravenclaw 1. Sınıf Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 22 Yaş : 27 Nerden : istanbul'dan Savaşta Hangi Taraftasın ? : aydınlık taraf Kan Durumu : safkan Kayıt tarihi : 09/08/09
Büyücü Özellikleri Galleon: 1000
| Konu: Geri: Metamorfmagus Ptsi Ağus. 10, 2009 2:41 pm | |
| Adınız Soyadınız:Makoto KinoGeçmişiniz:Makoto Usagi'nin okuluna geldiğinde herkes ondan korkmuştu. O daha önceki okulundan bazı çocukları dövdüğü için kovulmuştu. Makoto ayrıca savaş sanatlarında çok iyi olmasıyla tanınıyordu. Usagi ona çok çabuk yakınlaştı. Çok kısa sürede arkadaş oldular. Tabi Usagi bu arada çevresindeki erkeklerin Makoto'ya daha fazla ilgi göstermelerinden dolayı onu kıskanmıyor da değildi.Sihirsel Soyunuz:SafkanKişisel Özellikleriniz:Ailesi: Anne ve babası bir uçak kazasında ölmüştür , Tek başına bir apartmanda yaşamaktadır. Minato-ku Juuban Ortaokulu ,Minato-ku Juuban Lisesi gibi okullara gitmiştir.14 yaşındadır.Kan Grubu: O+ Doğum Günü: 5 AralıkÖrnek Rp:Kız kardeşlerini trenden beri görmüyordu. Annesi onları trene geçirdikten sonra hepsi bir kompartmanın içine doluşmuş ve bütün yolculuğu sessiz sedasız geçirmişlerdi. Şansı vardı ki, cam kenarına oturmuştu. Böylece rahat rahat şiir yazıp besteleyebilmiş, arada da camdan dışarı bakıp eşsiz manzarayı izleyebilmişti. Yıllar geçtikçe Hogwarts'a gelirkenki heyecanı azalıyordu. Her sene aynı şeyleri dinlemek, aynı olayları izlemek gittikçe can sıkıcı bir hal alıyordu.. Yine trenden indiler ve sandallarla okula ulaştılar. Ve yine Müdür'ün komutlarıyla Büyük Salon'dan içeri girdiler. Müdür değişmişti. Bu da çok şaşırtıcı bir şey değildi. Zira, önceki müdür tam anlamıyla bencilin tekiydi. Dina önüne gelecek olan yiyecekleri açlıkla beklerken Seçmen Şapka şarkısını söylemeye ve ardından da binaları seçmeye başladı. Tüm birinci sınıflar binalarına seçildikten sonra Müdür konuşmasını yaptı. Herkes neşeli neşeli yiyeceklere saldırmak için umutla beklerken umulmadık bir gürültüyle Büyük Salon sarsıldı. Dina neler olduğunu hemen anlamıştı. Ölüm yiyenler içeri girmeye [başladıklarında Dina'nın gözlerinde bir pırıltı ve dudaklarında hafif bir tebessüm belirdi. 'Eğlence başlıyor...' Zaten Müdür'ün gözlerinden de endişesi belli oluyordu. Tüm öğrenciler çığlık atmaya ve koşuşturmaya başladılar. O sırada ilk büyü Müdür'den geldi. Daha sonra Müdür patronus'unu bakanlığa yolladı. Karşı masadan Luke'un sesi duyuldu. '-JOHN! ALAİN! JOHN....!!' Dina başını ona çevirdi. İşte şimdi işler karışıyordu. Eğer zorunda kalırsa.. bunu.. nasıl yapabilirdi ki? Onun tüm arkadaşlarına acımadan zarar verebilirdi. Ama başka bir savaşta bunu ona nasıl yapabilirdi? Düşünmek istediği en son şeydi. Zaten büyü yapması da yasaklanmıştı çünkü Karanlık Taraf'takilerin okul içinde büyü yapması yasaktı. O sırada dikkatsiz bir 4. sınıf öğrencisinin yaptığı büyü, Dina'nın yanındaki ölüm yiyen'e çarpmamıştı. Onun yerine ölüm yiyen, Dina'nın Karanlık Taraftan olduğunu bilmediği için Dina'yı kendine siper olarak almıştı ve büyü Dina'ya çarpmıştı. Dina sendeleyerek geri geri gitti ve dengesini kaybederek düştü. Bu kadar güçsüz değild, ayağa kalkacaktı elbet ama bu savaşın içine girerse bir aptal kadar cesur Gryffindor'lulardan, onun gözünde "hiçbir şey" olan Hufflepuff'lardan ve kendine yakın gördüğü ama çok fazla inek olan Ravenclaw'lardan birinin canını yakacaktı ve bu da okuldan atılmasına bir sebepti. Kuralları çiğnemekten hoşlanmazdı. Güçlükle ayağa kalkıp bir masanın kenarına tutundu ve asasını her ihtimale karşı cebinden çıkardı. Bu saldırının uyarı amaçlı olduğunun farkındaydı. Ama yine de bu Zümrüdüanka Yoldaşlığı zımbırtısından bir kaç kişinin ölmesi fena olmazdı. Luke'un olduğu tarafa baktı ve onların yanına gitti. Diğerlerine sinir bir bakış attı ve tekrar Luke'a döndü.
'İyi misin? Bak, buradaki insanlardan ölmesini istemediğim tek bir kişi varsa o da sensin tamam mı? Bu yüzden..'
Nasıl tamamlasaydı ki? Başının üstünden sıyırıp geçen sersemletme büyüsüne aldırmadan devam etti.
'.. Bu yüzden.. ne yaparsan yap, ölme!'
Kimsenin onun Yoldaşlıktan olduğunu sanmaması için Luke'un yanağına güven verecek bir öpücük kondurduktan sonra ayağa kalkıp oradan hızla ayrıldı. Ama ona çarpan büyünün etkisiyle pek hızlı gidemiyordu. Yere, adımlarına baka baka ilerlerken gözünün önünden hızla bir Ölüm Yiyen geçti. İlk önce buna pek aldırmamış olan Dina daha sonra başını ona çevirdi ve hızlı hareket eden bu adamı gözden kaçırmamaya çalışarak baştan aşağı süzdü. Ardından ayaklarına takılı kaldı. Bu ayakkabıları tanıyordu. Evet, elbette tanıyordu. Nasıl unutabilirdi ki? Bu ayakkabıları o adama Dina almıştı. Evet, ta kendisiydi. Bu adam amcası Thor'du. O da babası gibi bir ölüm yiyen'di. Ama Dina onu tanıdığını belli ederse ikisinin de başı belaya girebilirdi. Çarçabuk trende şiir yazmak için kullandığı küçük defteri ve kalemi çantasından çıkardı ve yazdı.
''Sakın beni tanıdığını belli etme. Ben iyiyim. Letty ve Lenny de güvendeler. Onları Müdür bazı profesörlerle götürdü. Kendine dikkat et. Büyük savaş günü geldiğinde ben de yanınızda olacağım. Ravenclaw ve Slytherin cüppeliler size büyü yollamadıkça onlara bir şey yapmazsanız sevinirim. Çünkü az önce bir ölüm yiyen tarafından siper alındım. Karanlık Lord'a sayılar.. Dahlia.''
Hızla yazdığı kağıdı yarı topallayıp yarı koşarak Thor Amca'nın yanından geçerken onun cebine sıkıştırıverdi ve oradan uzaklaştı. Şimdi kızkardeşlerine bakmalıydı. Güvende olduklarından emin olmalıydı. Profesörlerin öğrencileri ittirerek götürdüğü yere doğru onları takip etti ve içeri girdi. Bir sürü öğrenci arasından Letty ve Lenny'yi bulması zor olsa da birbirlerine benzeyen iki ikinci sınıf öğrencisi kızı rahatlıkla seçebildi. Yanlarına gitti. Letitia'nın kaşının üzerinde kan vardı. Hızla onların oturdukları koltuğun yanına eğildi.
'Letty, ne oldu böyle?'
Madeleine Letitia'nın yerine cevap verdi.
'Bir ölüm yiyen onu hızlıca Hufflepuff masasına doğru itti ve o da masanın kenarına kafasını çarptı. Önemli bir şey değil. Madam ilgilendi. Az sonra geçer.'
Dina kaşlarını çattı. Eliyle Letitia'nın kaşını hafifçe yokladıktan sonra ikisine baktı.
'Birbirinize sahip çıkın. Lenny, teknik olarak sen daha büyüksün. Bu yüzden Letty'ye büyüklük taslamadan (??) ona yardım et. Unutmayın, her zaman size yardımcı olmak için yanınızda bir profesör bulunmayabilir. Onlara ihtiyacınız olmasın. Birbirinizden başka kimseye ihtiyacınız olmasın. Kendinizi koruyun, beni anladınız mı? Ben şimdi gitmeliyim. Savaş devam ediyor.'
Kafasını ikisinin arasına sokup kulaklarına fısıldadı;
'Yandaşlarımız ortalığı kasıp kavuruyor. Bu da Zümrüdülaplup Yoldaşlığı'na bir ders olacak.'
Göz kırparak ayağa kalkıp ilerledi. Diğer öğrencilerin ne halde olduğuna bakmadı bile. Tekrar Büyük Salon'a döndü. Salon'un salonluğu gitmiş, adeta bir çöplüğe dönmüştü. Yerde yatan ölülerin üstlerine basa basa, koşarak Slytherin masasına doğru ilerledi..
Slytherin masasına doğru koşarken bile aklı bir Luke'a, bir Letty ve Lenny'ye gidip duruyordu. Ama sonunda kendini kardeşlerinin güvende olduğuna ikna etmeyi başarmıştı. Sonunda masaya ulaştı. Daha yirmi dakika önce Ravenclaw masasına neşeyle giderken gördüğü Dia yere yığılmıştı. Onunla aynı binada, aynı sınıftalardı. Üstelik -her ne kadar onu vuran ölüm yiyen bunu bilmese de- o da Karanlık Taraf'taydı. Dia'nın yanına gelen Profesörlerle birlikte o da onun yanına gitti. Sahte bir acıyla Profesör Gaunt'a baktı.
'Profesör, buradan çıkmalı. O.. o ölmemeli..'
Profesör Gaunt, Dia'yı yanına alarak salondan kaçmaya çalışırken salon art arda iki gürültüyle sarsıldı. İlk gürültüyle başını hemen Luke'ların olduğu tarafa çevirdi. Yukarıdaki avize yere yıkılmıştı. Üstelik yere düşen binlerce parçasından biri de Dina altından kaçmaya çalışırken omzuna saplanmıştı. Bunu hissetmedi bile. Zira, bundan önemli şeyler vardı. Bir arkadaşını kaybetmişti ve daha fazla kötünün canının yanmasına izin veremezdi. Ama Luke, Aysa ve John'a da saldırmak istemiyordu. Eğer zorda kalırsa yapmayacağı şey değildi aslında. Yine de zar zor yanlarına gitti. Cüppesinin üstünden omzundan aşağı kanlar akıyordu. Ama Dina'nın bunu fark etmesi güç olmuştu çünkü salonda şimdi de bir ejderha belirmişti. Dina gözlerini faltaşı gibi açarak etrafına baktı. Lanetler havada uçuşuyor, bazı profesörler savaşırken bazıları da hala öğrencileri alandan dışarı çıkarmak için uğraşıyordu. Ama Dina'nın çıkmaya niyeti yoktu. Amcasının güvende olduğundan emin olmalıydı. Onu korumak için elinden bir şey gelmeyecek olsa bile yine de onun ne halde olduğunu bilmeliydi. Ancak bu sayede içi rahat edebilirdi. Hızlıca Luke'ların yanına gitti. O koşarken Aysa bir plandan söz ediyordu. "Bu kız yine neler geçiriyor.." diye düşünmeden edemedi. O sırada Luke masalardan birini havaya kaldırmıştı. Anlam verilemeyecek hareketler yapıp duruyordu. Inés ise ne yapacağını şaşırmıştı. Ölüm yiyen'lere saldırmazdı. Profesörlere de saldıramazdı. Tam ağzını açmışken Aysa masayı havada patlattı. Inés bu büyüyü biliyordu. Hatta kullanmayı da seviyordu. Asasını çıkarıp Aysa'nın yanına gitti. İkisine doğru baktı.
'Ne yapmaya çalışıyorsunuz?!!!'
Masanın çarptığı ölüm yiyen yere yığılmıştı. Ama Luke cevap vermeye kalmadan ona art arda iki tane sersemletme büyüsü isabet etmişti.
'Masalarla oynarsan böyle olur! Ah Luke!!!'
İçindeki acıyı tarif edemezdi. Zaten yapmayı beceremediği şeylerden biriydi. Bu yüzden üzüntüsünü belli etmeden o da Aysa gibi Luke'un yanına koştu.
'Hey, hey iyi misin?!!'
Luke'un sendeleyerek ayağa kalkmaya çalışıp masadan bir bıçak alarak ölüm yiyene fırlatmasını izledi. Bu Inés'i kızdırmıştı. Üstüne üstlük Aysa da ölüm yiyeni bağlamıştı. Bıçağın saplandığı yere, ölüm yiyenin bacağına baktı. Fark etmesi uzun sürmedi. Evet, yine o ayakkabılar. Luke, Inés'in amcasını bacağından vurmuştu. Sinirle ayağa kalktı ve Aysa'yı duvara doğru ittirdi.
'Siz.. siz..!!! Hâlâ yaşıyor olduğunuza şimdiden dua etseniz iyi olacak!!!
| |
| | | Marsdén Lexie Millér Hogwarts Müdiresi & Admin
Mesaj Sayısı : 1972 Yaş : 30 Nerden : ist. Savaşta Hangi Taraftasın ? : Tarafsız Asa : Çığlığın Derin Sesi Kan Durumu : Safkan Özel Yetenek : Metamorfmagus Patronus : Unicorn^ Kayıt tarihi : 11/04/08
Büyücü Özellikleri Galleon: 1000
| Konu: Geri: Metamorfmagus Ptsi Ağus. 10, 2009 3:11 pm | |
| Onaylanmadı! Kişisel özelliklerinize kişiliğinizle ilgili özellikleri yazmalısınız! | |
| | | Makoto Kino Ravenclaw 1. Sınıf Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 22 Yaş : 27 Nerden : istanbul'dan Savaşta Hangi Taraftasın ? : aydınlık taraf Kan Durumu : safkan Kayıt tarihi : 09/08/09
Büyücü Özellikleri Galleon: 1000
| Konu: Geri: Metamorfmagus Ptsi Ağus. 10, 2009 3:13 pm | |
| Acaba kendimin kişilik özelliklerimi yoksa karakterimin kişilik özelliklerimi? | |
| | | Marsdén Lexie Millér Hogwarts Müdiresi & Admin
Mesaj Sayısı : 1972 Yaş : 30 Nerden : ist. Savaşta Hangi Taraftasın ? : Tarafsız Asa : Çığlığın Derin Sesi Kan Durumu : Safkan Özel Yetenek : Metamorfmagus Patronus : Unicorn^ Kayıt tarihi : 11/04/08
Büyücü Özellikleri Galleon: 1000
| Konu: Geri: Metamorfmagus Ptsi Ağus. 10, 2009 3:16 pm | |
| | |
| | | Makoto Kino Ravenclaw 1. Sınıf Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 22 Yaş : 27 Nerden : istanbul'dan Savaşta Hangi Taraftasın ? : aydınlık taraf Kan Durumu : safkan Kayıt tarihi : 09/08/09
Büyücü Özellikleri Galleon: 1000
| Konu: Geri: Metamorfmagus Ptsi Ağus. 10, 2009 3:22 pm | |
| Adınız Soyadınız:Makoto Kino Geçmişiniz:Makoto Usagi'nin okuluna geldiğinde herkes ondan korkmuştu. O daha önceki okulundan bazı çocukları dövdüğü için kovulmuştu. Makoto ayrıca savaş sanatlarında çok iyi olmasıyla tanınıyordu. Usagi ona çok çabuk yakınlaştı. Çok kısa sürede arkadaş oldular. Tabi Usagi bu arada çevresindeki erkeklerin Makoto'ya daha fazla ilgi göstermelerinden dolayı onu kıskanmıyor da değildi.Sihirsel Soyunuz:SafkanKişisel Özellikleriniz:Ailesi: Anne ve babası bir uçak kazasında ölmüştür , Tek başına bir apartmanda yaşamaktadır. Minato-ku Juuban Ortaokulu ,Minato-ku Juuban Lisesi gibi okullara gitmiştir.14 yaşındadır.Kan Grubu: O+ Doğum Günü: 5 Aralık, Sinirlendiği zaman onu kimse durduramaz, sabırlıdır, cesur ve sıcakkanlıdır...Örnek Rp:Kız kardeşlerini trenden beri görmüyordu. Annesi onları trene geçirdikten sonra hepsi bir kompartmanın içine doluşmuş ve bütün yolculuğu sessiz sedasız geçirmişlerdi. Şansı vardı ki, cam kenarına oturmuştu. Böylece rahat rahat şiir yazıp besteleyebilmiş, arada da camdan dışarı bakıp eşsiz manzarayı izleyebilmişti. Yıllar geçtikçe Hogwarts'a gelirkenki heyecanı azalıyordu. Her sene aynı şeyleri dinlemek, aynı olayları izlemek gittikçe can sıkıcı bir hal alıyordu.. Yine trenden indiler ve sandallarla okula ulaştılar. Ve yine Müdür'ün komutlarıyla Büyük Salon'dan içeri girdiler. Müdür değişmişti. Bu da çok şaşırtıcı bir şey değildi. Zira, önceki müdür tam anlamıyla bencilin tekiydi. Dina önüne gelecek olan yiyecekleri açlıkla beklerken Seçmen Şapka şarkısını söylemeye ve ardından da binaları seçmeye başladı. Tüm birinci sınıflar binalarına seçildikten sonra Müdür konuşmasını yaptı. Herkes neşeli neşeli yiyeceklere saldırmak için umutla beklerken umulmadık bir gürültüyle Büyük Salon sarsıldı. Dina neler olduğunu hemen anlamıştı. Ölüm yiyenler içeri girmeye [başladıklarında Dina'nın gözlerinde bir pırıltı ve dudaklarında hafif bir tebessüm belirdi. 'Eğlence başlıyor...' Zaten Müdür'ün gözlerinden de endişesi belli oluyordu. Tüm öğrenciler çığlık atmaya ve koşuşturmaya başladılar. O sırada ilk büyü Müdür'den geldi. Daha sonra Müdür patronus'unu bakanlığa yolladı. Karşı masadan Luke'un sesi duyuldu. '-JOHN! ALAİN! JOHN....!!' Dina başını ona çevirdi. İşte şimdi işler karışıyordu. Eğer zorunda kalırsa.. bunu.. nasıl yapabilirdi ki? Onun tüm arkadaşlarına acımadan zarar verebilirdi. Ama başka bir savaşta bunu ona nasıl yapabilirdi? Düşünmek istediği en son şeydi. Zaten büyü yapması da yasaklanmıştı çünkü Karanlık Taraf'takilerin okul içinde büyü yapması yasaktı. O sırada dikkatsiz bir 4. sınıf öğrencisinin yaptığı büyü, Dina'nın yanındaki ölüm yiyen'e çarpmamıştı. Onun yerine ölüm yiyen, Dina'nın Karanlık Taraftan olduğunu bilmediği için Dina'yı kendine siper olarak almıştı ve büyü Dina'ya çarpmıştı. Dina sendeleyerek geri geri gitti ve dengesini kaybederek düştü. Bu kadar güçsüz değild, ayağa kalkacaktı elbet ama bu savaşın içine girerse bir aptal kadar cesur Gryffindor'lulardan, onun gözünde "hiçbir şey" olan Hufflepuff'lardan ve kendine yakın gördüğü ama çok fazla inek olan Ravenclaw'lardan birinin canını yakacaktı ve bu da okuldan atılmasına bir sebepti. Kuralları çiğnemekten hoşlanmazdı. Güçlükle ayağa kalkıp bir masanın kenarına tutundu ve asasını her ihtimale karşı cebinden çıkardı. Bu saldırının uyarı amaçlı olduğunun farkındaydı. Ama yine de bu Zümrüdüanka Yoldaşlığı zımbırtısından bir kaç kişinin ölmesi fena olmazdı. Luke'un olduğu tarafa baktı ve onların yanına gitti. Diğerlerine sinir bir bakış attı ve tekrar Luke'a döndü.
'İyi misin? Bak, buradaki insanlardan ölmesini istemediğim tek bir kişi varsa o da sensin tamam mı? Bu yüzden..'
Nasıl tamamlasaydı ki? Başının üstünden sıyırıp geçen sersemletme büyüsüne aldırmadan devam etti.
'.. Bu yüzden.. ne yaparsan yap, ölme!'
Kimsenin onun Yoldaşlıktan olduğunu sanmaması için Luke'un yanağına güven verecek bir öpücük kondurduktan sonra ayağa kalkıp oradan hızla ayrıldı. Ama ona çarpan büyünün etkisiyle pek hızlı gidemiyordu. Yere, adımlarına baka baka ilerlerken gözünün önünden hızla bir Ölüm Yiyen geçti. İlk önce buna pek aldırmamış olan Dina daha sonra başını ona çevirdi ve hızlı hareket eden bu adamı gözden kaçırmamaya çalışarak baştan aşağı süzdü. Ardından ayaklarına takılı kaldı. Bu ayakkabıları tanıyordu. Evet, elbette tanıyordu. Nasıl unutabilirdi ki? Bu ayakkabıları o adama Dina almıştı. Evet, ta kendisiydi. Bu adam amcası Thor'du. O da babası gibi bir ölüm yiyen'di. Ama Dina onu tanıdığını belli ederse ikisinin de başı belaya girebilirdi. Çarçabuk trende şiir yazmak için kullandığı küçük defteri ve kalemi çantasından çıkardı ve yazdı.
''Sakın beni tanıdığını belli etme. Ben iyiyim. Letty ve Lenny de güvendeler. Onları Müdür bazı profesörlerle götürdü. Kendine dikkat et. Büyük savaş günü geldiğinde ben de yanınızda olacağım. Ravenclaw ve Slytherin cüppeliler size büyü yollamadıkça onlara bir şey yapmazsanız sevinirim. Çünkü az önce bir ölüm yiyen tarafından siper alındım. Karanlık Lord'a sayılar.. Dahlia.''
Hızla yazdığı kağıdı yarı topallayıp yarı koşarak Thor Amca'nın yanından geçerken onun cebine sıkıştırıverdi ve oradan uzaklaştı. Şimdi kızkardeşlerine bakmalıydı. Güvende olduklarından emin olmalıydı. Profesörlerin öğrencileri ittirerek götürdüğü yere doğru onları takip etti ve içeri girdi. Bir sürü öğrenci arasından Letty ve Lenny'yi bulması zor olsa da birbirlerine benzeyen iki ikinci sınıf öğrencisi kızı rahatlıkla seçebildi. Yanlarına gitti. Letitia'nın kaşının üzerinde kan vardı. Hızla onların oturdukları koltuğun yanına eğildi.
'Letty, ne oldu böyle?'
Madeleine Letitia'nın yerine cevap verdi.
'Bir ölüm yiyen onu hızlıca Hufflepuff masasına doğru itti ve o da masanın kenarına kafasını çarptı. Önemli bir şey değil. Madam ilgilendi. Az sonra geçer.'
Dina kaşlarını çattı. Eliyle Letitia'nın kaşını hafifçe yokladıktan sonra ikisine baktı.
'Birbirinize sahip çıkın. Lenny, teknik olarak sen daha büyüksün. Bu yüzden Letty'ye büyüklük taslamadan (??) ona yardım et. Unutmayın, her zaman size yardımcı olmak için yanınızda bir profesör bulunmayabilir. Onlara ihtiyacınız olmasın. Birbirinizden başka kimseye ihtiyacınız olmasın. Kendinizi koruyun, beni anladınız mı? Ben şimdi gitmeliyim. Savaş devam ediyor.'
Kafasını ikisinin arasına sokup kulaklarına fısıldadı;
'Yandaşlarımız ortalığı kasıp kavuruyor. Bu da Zümrüdülaplup Yoldaşlığı'na bir ders olacak.'
Göz kırparak ayağa kalkıp ilerledi. Diğer öğrencilerin ne halde olduğuna bakmadı bile. Tekrar Büyük Salon'a döndü. Salon'un salonluğu gitmiş, adeta bir çöplüğe dönmüştü. Yerde yatan ölülerin üstlerine basa basa, koşarak Slytherin masasına doğru ilerledi..
Slytherin masasına doğru koşarken bile aklı bir Luke'a, bir Letty ve Lenny'ye gidip duruyordu. Ama sonunda kendini kardeşlerinin güvende olduğuna ikna etmeyi başarmıştı. Sonunda masaya ulaştı. Daha yirmi dakika önce Ravenclaw masasına neşeyle giderken gördüğü Dia yere yığılmıştı. Onunla aynı binada, aynı sınıftalardı. Üstelik -her ne kadar onu vuran ölüm yiyen bunu bilmese de- o da Karanlık Taraf'taydı. Dia'nın yanına gelen Profesörlerle birlikte o da onun yanına gitti. Sahte bir acıyla Profesör Gaunt'a baktı.
'Profesör, buradan çıkmalı. O.. o ölmemeli..'
Profesör Gaunt, Dia'yı yanına alarak salondan kaçmaya çalışırken salon art arda iki gürültüyle sarsıldı. İlk gürültüyle başını hemen Luke'ların olduğu tarafa çevirdi. Yukarıdaki avize yere yıkılmıştı. Üstelik yere düşen binlerce parçasından biri de Dina altından kaçmaya çalışırken omzuna saplanmıştı. Bunu hissetmedi bile. Zira, bundan önemli şeyler vardı. Bir arkadaşını kaybetmişti ve daha fazla kötünün canının yanmasına izin veremezdi. Ama Luke, Aysa ve John'a da saldırmak istemiyordu. Eğer zorda kalırsa yapmayacağı şey değildi aslında. Yine de zar zor yanlarına gitti. Cüppesinin üstünden omzundan aşağı kanlar akıyordu. Ama Dina'nın bunu fark etmesi güç olmuştu çünkü salonda şimdi de bir ejderha belirmişti. Dina gözlerini faltaşı gibi açarak etrafına baktı. Lanetler havada uçuşuyor, bazı profesörler savaşırken bazıları da hala öğrencileri alandan dışarı çıkarmak için uğraşıyordu. Ama Dina'nın çıkmaya niyeti yoktu. Amcasının güvende olduğundan emin olmalıydı. Onu korumak için elinden bir şey gelmeyecek olsa bile yine de onun ne halde olduğunu bilmeliydi. Ancak bu sayede içi rahat edebilirdi. Hızlıca Luke'ların yanına gitti. O koşarken Aysa bir plandan söz ediyordu. "Bu kız yine neler geçiriyor.." diye düşünmeden edemedi. O sırada Luke masalardan birini havaya kaldırmıştı. Anlam verilemeyecek hareketler yapıp duruyordu. Inés ise ne yapacağını şaşırmıştı. Ölüm yiyen'lere saldırmazdı. Profesörlere de saldıramazdı. Tam ağzını açmışken Aysa masayı havada patlattı. Inés bu büyüyü biliyordu. Hatta kullanmayı da seviyordu. Asasını çıkarıp Aysa'nın yanına gitti. İkisine doğru baktı.
'Ne yapmaya çalışıyorsunuz?!!!'
Masanın çarptığı ölüm yiyen yere yığılmıştı. Ama Luke cevap vermeye kalmadan ona art arda iki tane sersemletme büyüsü isabet etmişti.
'Masalarla oynarsan böyle olur! Ah Luke!!!'
İçindeki acıyı tarif edemezdi. Zaten yapmayı beceremediği şeylerden biriydi. Bu yüzden üzüntüsünü belli etmeden o da Aysa gibi Luke'un yanına koştu.
'Hey, hey iyi misin?!!'
Luke'un sendeleyerek ayağa kalkmaya çalışıp masadan bir bıçak alarak ölüm yiyene fırlatmasını izledi. Bu Inés'i kızdırmıştı. Üstüne üstlük Aysa da ölüm yiyeni bağlamıştı. Bıçağın saplandığı yere, ölüm yiyenin bacağına baktı. Fark etmesi uzun sürmedi. Evet, yine o ayakkabılar. Luke, Inés'in amcasını bacağından vurmuştu. Sinirle ayağa kalktı ve Aysa'yı duvara doğru ittirdi.
'Siz.. siz..!!! Hâlâ yaşıyor olduğunuza şimdiden dua etseniz iyi olacak!!!
| |
| | | Marsdén Lexie Millér Hogwarts Müdiresi & Admin
Mesaj Sayısı : 1972 Yaş : 30 Nerden : ist. Savaşta Hangi Taraftasın ? : Tarafsız Asa : Çığlığın Derin Sesi Kan Durumu : Safkan Özel Yetenek : Metamorfmagus Patronus : Unicorn^ Kayıt tarihi : 11/04/08
Büyücü Özellikleri Galleon: 1000
| Konu: Geri: Metamorfmagus Ptsi Ağus. 10, 2009 3:24 pm | |
| | |
| | | Makoto Kino Ravenclaw 1. Sınıf Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 22 Yaş : 27 Nerden : istanbul'dan Savaşta Hangi Taraftasın ? : aydınlık taraf Kan Durumu : safkan Kayıt tarihi : 09/08/09
Büyücü Özellikleri Galleon: 1000
| Konu: Geri: Metamorfmagus Ptsi Ağus. 10, 2009 3:50 pm | |
| Adınız Soyadınız:Makoto Kino Geçmişiniz:Makoto Usagi'nin okuluna geldiğinde herkes ondan korkmuştu. O daha önceki okulundan bazı çocukları dövdüğü için kovulmuştu. Makoto ayrıca savaş sanatlarında çok iyi olmasıyla tanınıyordu. Usagi ona çok çabuk yakınlaştı. Çok kısa sürede arkadaş oldular. Tabi Usagi bu arada çevresindeki erkeklerin Makoto'ya daha fazla ilgi göstermelerinden dolayı onu kıskanmıyor da değildi.Sihirsel Soyunuz:SafkanKişisel Özellikleriniz:Ailesi: Anne ve babası bir uçak kazasında ölmüştür , Tek başına bir apartmanda yaşamaktadır. Minato-ku Juuban Ortaokulu ,Minato-ku Juuban Lisesi gibi okullara gitmiştir.14 yaşındadır.Kan Grubu: O+ Doğum Günü: 5 Aralık, Sinirlendiği zaman onu kimse durduramaz, sabırlıdır, cesur ve sıcakkanlıdır.En uzun boylu savaşcıdır. Çok iyi yemek yapar. Gerektiğinde sert olabilir ama erkekler konusunda utangaçtır, Kahverengi saçlı ve kahverengi gözlüdür...Örnek Rp:Kız kardeşlerini trenden beri görmüyordu. Annesi onları trene geçirdikten sonra hepsi bir kompartmanın içine doluşmuş ve bütün yolculuğu sessiz sedasız geçirmişlerdi. Şansı vardı ki, cam kenarına oturmuştu. Böylece rahat rahat şiir yazıp besteleyebilmiş, arada da camdan dışarı bakıp eşsiz manzarayı izleyebilmişti. Yıllar geçtikçe Hogwarts'a gelirkenki heyecanı azalıyordu. Her sene aynı şeyleri dinlemek, aynı olayları izlemek gittikçe can sıkıcı bir hal alıyordu.. Yine trenden indiler ve sandallarla okula ulaştılar. Ve yine Müdür'ün komutlarıyla Büyük Salon'dan içeri girdiler. Müdür değişmişti. Bu da çok şaşırtıcı bir şey değildi. Zira, önceki müdür tam anlamıyla bencilin tekiydi. Dina önüne gelecek olan yiyecekleri açlıkla beklerken Seçmen Şapka şarkısını söylemeye ve ardından da binaları seçmeye başladı. Tüm birinci sınıflar binalarına seçildikten sonra Müdür konuşmasını yaptı. Herkes neşeli neşeli yiyeceklere saldırmak için umutla beklerken umulmadık bir gürültüyle Büyük Salon sarsıldı. Dina neler olduğunu hemen anlamıştı. Ölüm yiyenler içeri girmeye [başladıklarında Dina'nın gözlerinde bir pırıltı ve dudaklarında hafif bir tebessüm belirdi. 'Eğlence başlıyor...' Zaten Müdür'ün gözlerinden de endişesi belli oluyordu. Tüm öğrenciler çığlık atmaya ve koşuşturmaya başladılar. O sırada ilk büyü Müdür'den geldi. Daha sonra Müdür patronus'unu bakanlığa yolladı. Karşı masadan Luke'un sesi duyuldu. '-JOHN! ALAİN! JOHN....!!' Dina başını ona çevirdi. İşte şimdi işler karışıyordu. Eğer zorunda kalırsa.. bunu.. nasıl yapabilirdi ki? Onun tüm arkadaşlarına acımadan zarar verebilirdi. Ama başka bir savaşta bunu ona nasıl yapabilirdi? Düşünmek istediği en son şeydi. Zaten büyü yapması da yasaklanmıştı çünkü Karanlık Taraf'takilerin okul içinde büyü yapması yasaktı. O sırada dikkatsiz bir 4. sınıf öğrencisinin yaptığı büyü, Dina'nın yanındaki ölüm yiyen'e çarpmamıştı. Onun yerine ölüm yiyen, Dina'nın Karanlık Taraftan olduğunu bilmediği için Dina'yı kendine siper olarak almıştı ve büyü Dina'ya çarpmıştı. Dina sendeleyerek geri geri gitti ve dengesini kaybederek düştü. Bu kadar güçsüz değild, ayağa kalkacaktı elbet ama bu savaşın içine girerse bir aptal kadar cesur Gryffindor'lulardan, onun gözünde "hiçbir şey" olan Hufflepuff'lardan ve kendine yakın gördüğü ama çok fazla inek olan Ravenclaw'lardan birinin canını yakacaktı ve bu da okuldan atılmasına bir sebepti. Kuralları çiğnemekten hoşlanmazdı. Güçlükle ayağa kalkıp bir masanın kenarına tutundu ve asasını her ihtimale karşı cebinden çıkardı. Bu saldırının uyarı amaçlı olduğunun farkındaydı. Ama yine de bu Zümrüdüanka Yoldaşlığı zımbırtısından bir kaç kişinin ölmesi fena olmazdı. Luke'un olduğu tarafa baktı ve onların yanına gitti. Diğerlerine sinir bir bakış attı ve tekrar Luke'a döndü.
'İyi misin? Bak, buradaki insanlardan ölmesini istemediğim tek bir kişi varsa o da sensin tamam mı? Bu yüzden..'
Nasıl tamamlasaydı ki? Başının üstünden sıyırıp geçen sersemletme büyüsüne aldırmadan devam etti.
'.. Bu yüzden.. ne yaparsan yap, ölme!'
Kimsenin onun Yoldaşlıktan olduğunu sanmaması için Luke'un yanağına güven verecek bir öpücük kondurduktan sonra ayağa kalkıp oradan hızla ayrıldı. Ama ona çarpan büyünün etkisiyle pek hızlı gidemiyordu. Yere, adımlarına baka baka ilerlerken gözünün önünden hızla bir Ölüm Yiyen geçti. İlk önce buna pek aldırmamış olan Dina daha sonra başını ona çevirdi ve hızlı hareket eden bu adamı gözden kaçırmamaya çalışarak baştan aşağı süzdü. Ardından ayaklarına takılı kaldı. Bu ayakkabıları tanıyordu. Evet, elbette tanıyordu. Nasıl unutabilirdi ki? Bu ayakkabıları o adama Dina almıştı. Evet, ta kendisiydi. Bu adam amcası Thor'du. O da babası gibi bir ölüm yiyen'di. Ama Dina onu tanıdığını belli ederse ikisinin de başı belaya girebilirdi. Çarçabuk trende şiir yazmak için kullandığı küçük defteri ve kalemi çantasından çıkardı ve yazdı.
''Sakın beni tanıdığını belli etme. Ben iyiyim. Letty ve Lenny de güvendeler. Onları Müdür bazı profesörlerle götürdü. Kendine dikkat et. Büyük savaş günü geldiğinde ben de yanınızda olacağım. Ravenclaw ve Slytherin cüppeliler size büyü yollamadıkça onlara bir şey yapmazsanız sevinirim. Çünkü az önce bir ölüm yiyen tarafından siper alındım. Karanlık Lord'a sayılar.. Dahlia.''
Hızla yazdığı kağıdı yarı topallayıp yarı koşarak Thor Amca'nın yanından geçerken onun cebine sıkıştırıverdi ve oradan uzaklaştı. Şimdi kızkardeşlerine bakmalıydı. Güvende olduklarından emin olmalıydı. Profesörlerin öğrencileri ittirerek götürdüğü yere doğru onları takip etti ve içeri girdi. Bir sürü öğrenci arasından Letty ve Lenny'yi bulması zor olsa da birbirlerine benzeyen iki ikinci sınıf öğrencisi kızı rahatlıkla seçebildi. Yanlarına gitti. Letitia'nın kaşının üzerinde kan vardı. Hızla onların oturdukları koltuğun yanına eğildi.
'Letty, ne oldu böyle?'
Madeleine Letitia'nın yerine cevap verdi.
'Bir ölüm yiyen onu hızlıca Hufflepuff masasına doğru itti ve o da masanın kenarına kafasını çarptı. Önemli bir şey değil. Madam ilgilendi. Az sonra geçer.'
Dina kaşlarını çattı. Eliyle Letitia'nın kaşını hafifçe yokladıktan sonra ikisine baktı.
'Birbirinize sahip çıkın. Lenny, teknik olarak sen daha büyüksün. Bu yüzden Letty'ye büyüklük taslamadan (??) ona yardım et. Unutmayın, her zaman size yardımcı olmak için yanınızda bir profesör bulunmayabilir. Onlara ihtiyacınız olmasın. Birbirinizden başka kimseye ihtiyacınız olmasın. Kendinizi koruyun, beni anladınız mı? Ben şimdi gitmeliyim. Savaş devam ediyor.'
Kafasını ikisinin arasına sokup kulaklarına fısıldadı;
'Yandaşlarımız ortalığı kasıp kavuruyor. Bu da Zümrüdülaplup Yoldaşlığı'na bir ders olacak.'
Göz kırparak ayağa kalkıp ilerledi. Diğer öğrencilerin ne halde olduğuna bakmadı bile. Tekrar Büyük Salon'a döndü. Salon'un salonluğu gitmiş, adeta bir çöplüğe dönmüştü. Yerde yatan ölülerin üstlerine basa basa, koşarak Slytherin masasına doğru ilerledi..
Slytherin masasına doğru koşarken bile aklı bir Luke'a, bir Letty ve Lenny'ye gidip duruyordu. Ama sonunda kendini kardeşlerinin güvende olduğuna ikna etmeyi başarmıştı. Sonunda masaya ulaştı. Daha yirmi dakika önce Ravenclaw masasına neşeyle giderken gördüğü Dia yere yığılmıştı. Onunla aynı binada, aynı sınıftalardı. Üstelik -her ne kadar onu vuran ölüm yiyen bunu bilmese de- o da Karanlık Taraf'taydı. Dia'nın yanına gelen Profesörlerle birlikte o da onun yanına gitti. Sahte bir acıyla Profesör Gaunt'a baktı.
'Profesör, buradan çıkmalı. O.. o ölmemeli..'
Profesör Gaunt, Dia'yı yanına alarak salondan kaçmaya çalışırken salon art arda iki gürültüyle sarsıldı. İlk gürültüyle başını hemen Luke'ların olduğu tarafa çevirdi. Yukarıdaki avize yere yıkılmıştı. Üstelik yere düşen binlerce parçasından biri de Dina altından kaçmaya çalışırken omzuna saplanmıştı. Bunu hissetmedi bile. Zira, bundan önemli şeyler vardı. Bir arkadaşını kaybetmişti ve daha fazla kötünün canının yanmasına izin veremezdi. Ama Luke, Aysa ve John'a da saldırmak istemiyordu. Eğer zorda kalırsa yapmayacağı şey değildi aslında. Yine de zar zor yanlarına gitti. Cüppesinin üstünden omzundan aşağı kanlar akıyordu. Ama Dina'nın bunu fark etmesi güç olmuştu çünkü salonda şimdi de bir ejderha belirmişti. Dina gözlerini faltaşı gibi açarak etrafına baktı. Lanetler havada uçuşuyor, bazı profesörler savaşırken bazıları da hala öğrencileri alandan dışarı çıkarmak için uğraşıyordu. Ama Dina'nın çıkmaya niyeti yoktu. Amcasının güvende olduğundan emin olmalıydı. Onu korumak için elinden bir şey gelmeyecek olsa bile yine de onun ne halde olduğunu bilmeliydi. Ancak bu sayede içi rahat edebilirdi. Hızlıca Luke'ların yanına gitti. O koşarken Aysa bir plandan söz ediyordu. "Bu kız yine neler geçiriyor.." diye düşünmeden edemedi. O sırada Luke masalardan birini havaya kaldırmıştı. Anlam verilemeyecek hareketler yapıp duruyordu. Inés ise ne yapacağını şaşırmıştı. Ölüm yiyen'lere saldırmazdı. Profesörlere de saldıramazdı. Tam ağzını açmışken Aysa masayı havada patlattı. Inés bu büyüyü biliyordu. Hatta kullanmayı da seviyordu. Asasını çıkarıp Aysa'nın yanına gitti. İkisine doğru baktı.
'Ne yapmaya çalışıyorsunuz?!!!'
Masanın çarptığı ölüm yiyen yere yığılmıştı. Ama Luke cevap vermeye kalmadan ona art arda iki tane sersemletme büyüsü isabet etmişti.
'Masalarla oynarsan böyle olur! Ah Luke!!!'
İçindeki acıyı tarif edemezdi. Zaten yapmayı beceremediği şeylerden biriydi. Bu yüzden üzüntüsünü belli etmeden o da Aysa gibi Luke'un yanına koştu.
'Hey, hey iyi misin?!!'
Luke'un sendeleyerek ayağa kalkmaya çalışıp masadan bir bıçak alarak ölüm yiyene fırlatmasını izledi. Bu Inés'i kızdırmıştı. Üstüne üstlük Aysa da ölüm yiyeni bağlamıştı. Bıçağın saplandığı yere, ölüm yiyenin bacağına baktı. Fark etmesi uzun sürmedi. Evet, yine o ayakkabılar. Luke, Inés'in amcasını bacağından vurmuştu. Sinirle ayağa kalktı ve Aysa'yı duvara doğru ittirdi.
'Siz.. siz..!!! Hâlâ yaşıyor olduğunuza şimdiden dua etseniz iyi olacak!!!
| |
| | | Marsdén Lexie Millér Hogwarts Müdiresi & Admin
Mesaj Sayısı : 1972 Yaş : 30 Nerden : ist. Savaşta Hangi Taraftasın ? : Tarafsız Asa : Çığlığın Derin Sesi Kan Durumu : Safkan Özel Yetenek : Metamorfmagus Patronus : Unicorn^ Kayıt tarihi : 11/04/08
Büyücü Özellikleri Galleon: 1000
| Konu: Geri: Metamorfmagus Ptsi Ağus. 10, 2009 5:22 pm | |
| - Marsdén Lexie Millér demiş ki:
- Onaylanmadı.
Daha başvurma lütfen. Herkes alınıcak diye bir şey yok. | |
| | | Robert Jasper Riddle Karanlık Lord
Mesaj Sayısı : 16 Savaşta Hangi Taraftasın ? : Lord Olan Biri e Olursa Oda Odur xDNe Biçim Cümle Oldu Yaa xD Evcil Hayvan : Sensinn xD Kan Durumu : Safkann Kayıt tarihi : 15/08/09
| Konu: Geri: Metamorfmagus Salı Ağus. 18, 2009 8:02 pm | |
| Adınız Soyadınız:Robert Jasper Riddle Geçmişiniz:O Çok Kötü Bir Çocuktur.Doğduğu Günün Sanisinden Beri.Kimse Onu Bu Kötülüklerden Kurtaramayacaktır.Annesi,Babası Bunu Çok Kez Denemiştir Ama Robert Hiçbirzaman Kötülükten Vazgeçmemiştir.Ve Vazgeçmeyecektir.Kendini Beğenmişleri,Uyuzları Hiç Sevmez Ama Kendisi Gibi Olanlarla Hemen Kaynaşır.Aslında O Kadarda Kötü Değildir.Ruhu Biraz İyidir Ama Dış Görünüşü Felakettir.O Bakışları,O Çapkınlıkları.Kimse Ona Dayanamaz. Sihirsel Soyunuz:Safkan Kişisel Özellikleriniz:,Sinsi,Yakışıklı,Çalışkan,Doğduğundan Beri Kötü Olan Bir Çocuk Örnek Rp: sonra Kızıl Şarap'tan ayrılmıştı. Şimdi boş sokakların karanlığın içinde belirginleşen sessizliği, Dolunay'ın eşssiz ışığı altında ilerliyordu. Sarsak adımlarından yorgunluğu sezilebiliyordu. Siyah gözlerinin güçsüzlüğü kendini ele veriyordu. Bu güçsüzlük herzamankinden farklıydı. Ölüm yiyenlerin sayısı artmıştı. Bu nedenle artık sık sık toplantılar düzenlemek zorunda kalıyordu. Bu da onu yoruyordu,fakat şaşılası bir sükünet hissediyordu bedeninde. Atan bir heyecanla tartışmlar oluyordu. Toplantıya katılanlar arasında Mathers'ta vardı. Bu grubun ileri gelenlerinden sayılabilridi. Verilen kararlarda söz sahibi oluyordu. Toplantılar Mathers ile konuşurken ,yahut onu seyrederken daha tabii davranıyordu. Sert bakışı kesinkinleşiyor,sesi daha çekici bir ton alıyordu. Toplantılarda tartışmalar fazla kızıştımı,Mathers ayağa kalkar,çınlayan titreşimler yapan sesiyle konuşmaya başlardı. Sözlerindeki iğneleyicisertlik ötekileride yatıştırır ölçülü olmaya davet ederdi. Bazen onlara kızıyordu. Toplantılara Ruby katıldığında genel bir gergnlik yaratırdı havada. Bütün tartışmalar kavgalar Ruby veMathers[Eregons'un] başı altından çıkardı. Hep yeni yıkanmış gibi görünen parlak saçlı Audrick de onların tarafındaydı. Ortalığı karıştırmayı severdi. Andrew ise az konuşurdu;bağırmadan ciddi bir sesle konuşurdu. Jeff gibi o da hep Vlasov'un fikirlerini paylaşırdı.Herşeyde ikiyüzlülük,düzensizlik çoğu zaman komik ama her zaman kötülük getiren bir çeşit budalalık...Bu onu güldürüyordu. Seslerin yükseldiği kalabalık bir sokağa daldı. Bu sesler sertti,ağırdı. Cenaze töreni için toplanan bir kalabalıktı. Uğultular kesildi. Sokakta sadece tempolu adımların tok sesi kaldı. Bu sesler başlar üzerinde yükseliyor,henüz uzaklarda bulunan bir fırtınanın ilk gökgürültüsünü andırıyordu. Gitgide şiddetlene soğuk rüzgar tozu toprağı suratlara çarpıyordu. Hüzünlü ilahilerden yoksun bu cenaze töreni,murakabeye dalmış bu çatık kaşlı yüzler bir felaket hissi uyandırıyordu Vlasov'da. Kafasında ağır ağır dönüp duran düşünceler,izlenimlerini geri plana itiyordu. Kalabalığı uzun kollarıyla yararak lanetler okuyup, sıyrılmaya çalışıyordu. Koluna bir omuz atıldığını hissetti. Ölümün karanlığında kalmış siyah gözlerini;eski sivri uçlu uzun şapkayı hiç tereddüt etmeden kaldırdı,karşısındakinin tepkisini önemsemedi,önemsemzedide. "Micheal'ın cenaze törenine katılacak mısınız efendim ? "Micheal'dan banane! Onu tanımıyorum bile ! Tanısam bile niye törene katılayım ki!" "Yinede katılmalısınız !Elbet bir gün sizde ölüceksiniz!" "Haklısın galiba...Ama bildiğim birşey daha var benden önce sen ölüceksin ! Defol başımdan ! " Artık sokaklar boş kalmıyordu. Hergün her dakika birileri ölüyor gibi cenaze törenleri oluyordu. İntiharlar,katliamlar gittikçe artıyordu. Bu tür olaylar hoşuna gitmiyor değildi; fakat bunu kimler tarafından yapıldığını bilmiyordu. Bir an için adamlarının habersiz baskınlar yaptıklarını düşündü. Buna cesaret edemeyeceklerini bildiğinden aklından silmeye çalıştı bu düşünceyi. Kalabalığın doldurduğu sokaktan ayrıldı. Sessiz karanlık bir sokağa daldı. Sert rüzgar gözleri kör ediyormuş gibi sıkı sıkı gözlerini yumdu. Biraz ovuşturduktan sonra gözlerini açarak bir kaç adım attı. Uzun ince bir gölge sokağın sonunda iler geri ilerliyordu. Sinirli, birşeyler kaybetmiş gibi dönüp dolanan bu gölgeden çekinmedi. Kim olduğunu sokağın züerine düşmüş sisten göremedi. Karanlığın altında,dolunayın ışığında biraz daha ilerledi,gölgelerden başak bir şey görmek imkansız gibiydi. Gökyüzündeki yarasaların gölgeleri sokağa yansıdı. Geceninderin soğunda fink atan yarasaları izledi bir süre. O da onlar gibgece yürüyendi. Gündüzleri güneşten nefret ederdi. Sokağın sonundaki gölgeye dikkatlice baktı. O esrarengiz gölge Vlasov'u fark etmiş olsa gerek ona doğru bakıyordu. Gölgeyi biraz daha yaklaştı. Ve garip garip güldü. "Yakalandın...!Şimdi karanlık,sessiz sokakta yalnız...Tehlikenin tam ortasında,tam kucağındasın ! Sessinden emindi. Gözlerinde ateşten kopmuş korlardan birşeyler vardı sanki. Siyah cübbesinin altında korkunç hayaletlere benziyordu,karanlığın sisin altında geceyi tamamlıyor gibiydi. Cübbesinin cebindeki asayı sıkıca tuttu. Bir an sadıracakmış gibi oldu. Havada savaş kokusu vardı.
Not: (Tüm İsimleri Kendim Uydurmuşumdur)
En son Robert Jasper Riddle tarafından Çarş. Ağus. 19, 2009 12:29 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Marsdén Lexie Millér Hogwarts Müdiresi & Admin
Mesaj Sayısı : 1972 Yaş : 30 Nerden : ist. Savaşta Hangi Taraftasın ? : Tarafsız Asa : Çığlığın Derin Sesi Kan Durumu : Safkan Özel Yetenek : Metamorfmagus Patronus : Unicorn^ Kayıt tarihi : 11/04/08
Büyücü Özellikleri Galleon: 1000
| Konu: Geri: Metamorfmagus Salı Ağus. 18, 2009 9:39 pm | |
| Geçmişinizi genişletin lütfen. | |
| | | Robert Jasper Riddle Karanlık Lord
Mesaj Sayısı : 16 Savaşta Hangi Taraftasın ? : Lord Olan Biri e Olursa Oda Odur xDNe Biçim Cümle Oldu Yaa xD Evcil Hayvan : Sensinn xD Kan Durumu : Safkann Kayıt tarihi : 15/08/09
| Konu: Geri: Metamorfmagus Çarş. Ağus. 19, 2009 12:29 am | |
| | |
| | | Marsdén Lexie Millér Hogwarts Müdiresi & Admin
Mesaj Sayısı : 1972 Yaş : 30 Nerden : ist. Savaşta Hangi Taraftasın ? : Tarafsız Asa : Çığlığın Derin Sesi Kan Durumu : Safkan Özel Yetenek : Metamorfmagus Patronus : Unicorn^ Kayıt tarihi : 11/04/08
Büyücü Özellikleri Galleon: 1000
| Konu: Geri: Metamorfmagus Perş. Ağus. 27, 2009 7:48 pm | |
| | |
| | | Blair Amy Walker Muggle
Mesaj Sayısı : 2 Savaşta Hangi Taraftasın ? : Tarafsız, şimdilik... Rp Sevgilisi : aranıyor (= Asa : Maun Ağacı Evcil Hayvan : Hipogrif-Hero Kan Durumu : Safkan Kayıt tarihi : 14/09/09
| Konu: Geri: Metamorfmagus Ptsi Eyl. 14, 2009 6:21 pm | |
| Adınız Soyadınız: Blair Amy Walker Geçmişiniz: Blair Arizona-Phoenix'te doğmuştur. Annesi ve babası safkandır. Aslen Washington D.C lidir. Küçükken büyücülüğe çok büyük bir ilgisi vardı. Zengin bir ailenin çocuğu olmasına rağmen, hiç bir zaman şımarık olmadı. Temel müzik eğitimi aldı. Fakat müzik onu büyü kadar etkilememiştir. En büyük ideali Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulunda Biçim Değiştirme Profesörü olmaktır. Sihirsel Soyunuz: Safkan Kişisel Özellikleriniz:Cesur, sempatik, biraz meraklı, rahat, samimi, boyun eğmeyen birisidir. Arkadaşlarına çok önem verir, onları her zaman destekler. İyi bir insan olmasına rağmen düşmanını asla affetmez. Güçlü bir kişiliğe sahip olmasına karşın, duygusaldır. Ve bazı durumlarda çok kırılgan olabilir. Sevdiklerine karşı çok korumacıdır. Kıskançtır ve bu özelliği bazen abartı derecede sinir bozucu olabilir. Örnek Rp:
Etraf çok karanlıktı. Ilık bir rüzgar saçlarımı dalgalandırıyordu hafif hafif... Sokak bomboştu...sanırım. Gecenin bir vakti bu ıssız ve ürpertici yerde ne aradığımı bilmiyordum. Nasıl buraya geldiğimi de... Fakat bir şekilde kendimi buraya ait hissediyordum. Tuhaftı; ama sanki evimdeydim. En başından beri buradaydım ve bunu yeni farkediyordum... Gözlerim karanlığa alışınca etrafımın farkına varmaya başladım. Burası biraz eski bir yerdi. Apartmanlar bir hayli yıpranmıştı, içlerinden bazıları dokunsan yıkılacak haldeydi... "Biri görevlileri uyarmalı, kazaya yol açmadan temizlenmeli buralar." diye düşündüm...
... Hala yürüyordum. Rüzgar gittikçe soğuyordu. Tıpkı içimde yitip gitmeye başlayan umut gibi. Başlarda kaybolduğuma inanmak istemiyordum. Fakat şimdi, öyle olduğuna inanmaktan başla bir seçeneğim olmadığını fark ediyordum. Hiç bilmediğim, ıssız, soğuk bir yerde tek başımaydım... Korktuğumu itiraf etmeliyim. Fakat içimden bir ses bunun daha başlangıç olduğunu söylüyordu. Bu; sadece ısınma turuydu... Ve içimdeki ses bir kere daha haklı çıkmıştı; az ileride bir karartı gördüğüme yemin -ki genelde hiç yapmadığım bir şeydi- edebilirdim. Kaçmak için hazırlandığım sırada, içimde cesaretin kabardığını hissettim. Genel açıdan cesur bir kızdım ama ordan kaçmamak cesaretin değil; deliliğin göstergesi olurdu. İlerlemeye başladım, karartıya doğru. Sessiz olmaya çalışıyordum ama ayakkabılarım bu konuda hiç yardımcı olmuyordu. Onları çıkarmaya çalışırken biraz ses çıkarmış olmalıyım, ki karartı bana döndü. Bir insana benzemiyordu. Ya da bir hayvana... Çıkardığı sesler bunun en büyük kanıtıydı: "Bip bip biipp, bip bip biipp!" ...
Uyandım ve çalar saatimi kapattım... Son bir kaç gündür gördüğüm rüya, artık eskisi kadar şaşırtmıyordu beni. Sadece aklımda soru işaretleri bırakıyordu. En çok merak ettiğim şey, karartının ne olduğuydu. "Belki yeni bölümlerini de verirler rüyamın." diye düşündüm. İyice gerindim ve yataktan çıktım. Hep yaptığım gibi etrafıma göz gezdirip, odamda olduğumdan emin olduktan sonra, perdeyi çektim, penceremi açtım ve mis gibi lavanta kokulu havayı içime çektim... Bu koku gerçekten iyi geliyordu bana. Banyoya girene kadar moralim gayet iyiydi. "Ah Tanrım! Korkunç görünüyorum!" diye bir çığlık kopardım. Saçlarım darma duman olmuştu. Gözlerimin altı torba torbaydı. Gerçekten berbat haldeydim. "Bu halde nasıl okula giderim?!" diye söylendim. Hemen ılık bir duş aldım, dişlerimi fırçaladım ve bahçeye çıktım. Posta gelmiş olmalıydı. Ve o sırada kafama dank etti. "Lanet olsun! Bugün cumartesi, ve okul yok. Ne diye alarm kurdum sanki?" Dün arkadaşlarımla gittiğimiz kafede içkiyi fazla kaçırmış olmalıydım. Söylene söylene posta kutusuna bakmaya gittim." Ah lanet olsun! Ailemden ayrı yaşamamalıydım! Fatura, fatura, fatura ve bir de..." Garip bir zarf daha vardı. Üstünde sadece ismim yazıyordu. Sebebini bilmiyodum ama "Blair Amy Walker." diye okudum esrarengiz bir fısıltıyla. Zarfı açmak için çevirdim ve garip mühürü gördüm. Bir kuru kafanın yanında asaya benzer bir şey vardı. Ve bir de asanın ucundan çıkıyormuş gibi gözüken küçük yıldızlar. Gözlerimi devirdim ve "Ah, hadi ama... Böyle oyunlar için fazla büyüğüm!" dedim. Zarfı çöpe atmak için içeri girdim ama içimdeki ses okumamı söyledi. Ne kaybederdim ki? Deri, rahat ve pahalı okuma koltuğuma oturdum. Ayaklarımı küçük, kırmızı ve şirin -bi puf ne kadar şirin olabilirse o kadar- pufuma uzattım. Garipti ama heyecanlanmıştım. Zarfı açtım, içindeki kağıdı çıkardım. Ve aslında kağıtları dememin daha doğru olacağını farkettim. Üç tane kalın kağıt, ve bir tane de eski bir parşömen kağıdı vardı. Önce parşömeni aldım. Okumaya başladım.
"Sayın Blair Amy Walker,
Bir süredir gördüğünüz rüyaların farkındayız. Bunun nedeni artık içinizdeki safkan cadının, yuvasına dnmek istemesidir. Siz buraya, Hogwarts Cadılık Ve Büyücülük Okulu'na aitsiniz. En kısa zamanda sizi aramızda görmek istiyoruz. Size gönderdiğimiz resimler sayesinde haklı olduğumuzu anlayacağınızı umuyoruz. Görüşmek üzere.
Not:Okul 1 Eylülde açılacaktır.
Hogwarts Büyücülük ve Cadılık Okulu Müdürü"
Şaşkınlıktan bir karış açılmış ağzımı -ki açık olduğunu farketmem bayağı uzun sürdü- kapatmak için uğraşırken bir yandan da diğer kağıtları elime aldım. Neredeyse şok geçiriyordum. "Dalga mı geçiyorsunuz?!" Rüyamdan fırlamış resimlerdi bunlar! Ama nasıl mümkün olabilirdi? Biraz yakından bakınca karartının ben olduğumu farkettim. Ama karartıya bakan da bendim! Tanrım, aklımı kaçırıyor olmalıydım... "Biri gelip beni bu korkunç yerden götürsün!" diye bir çığlık attım. Ve kapı zilinin çalınmasıyla yerimden zıpladım...
| |
| | | Zoe D. Razel Gelecek Postası Editörü
Mesaj Sayısı : 20 Yaş : 29 Nerden : ? Savaşta Hangi Taraftasın ? : Karanlık Taraf Asa : Kara Kuyu Zindanı Evcil Hayvan : Snake Kan Durumu : safkan Özel Yetenek : Görücü Patronus : Panter Kayıt tarihi : 19/08/09
| Konu: Geri: Metamorfmagus Perş. Eyl. 17, 2009 3:14 pm | |
| | |
| | | Jènnifer Alicè Mearèl Muggle
Mesaj Sayısı : 7 Yaş : 28 Nerden : Godric's Hollow Savaşta Hangi Taraftasın ? : Zümrüdüanka Yoldaşlığı Rp Sevgilisi : Yok Asa : Akçaağaç ve ejderha yüreği teli..
Tılsım için ideal. Evcil Hayvan : Tavşan ~ Hokey
Baykuş ~ Awkey
Kan Durumu : Safkan Özel Yetenek : Metamorfmagus Patronus : Anka Kuşu Kayıt tarihi : 16/06/10
Büyücü Özellikleri Galleon: 1000
| Konu: Geri: Metamorfmagus Cuma Haz. 18, 2010 11:04 pm | |
| Adınız Soyadınız: Jennifer Alice Mearel
Geçmişiniz:
Uzun zaman önce İtalya'nın başkenti Roma'dan Londra'ya yerleşmiş bir ailenin kızıdır. Annesi Monica ve babası Nick Mearel, Alice 5 yaşındayken bir büyü kazası sonucu ölmüştür. Alice yazları biraz gizemli ve ilginç davranışları olan ama çok iyi kalpli Margereth Teyze'sinin yanında Godric's Hollow'da kalıyor.
Sihirsel Soyunuz: Safkan
Kişisel Özellikleriniz: Sevdiklerine çok değer veren, yetenekli, mükemmelliyetçi ve maceracı bir yapısı vardır. Ailesinin küçükken ölmüş olması kendi başının çaresine bakmasını sağlamış, sorumluluk duygusunu geliştirmiş ve kendine güveninin artmasını sağlamıştır. Güçlü sezgileri vardır. Çok sabırsız ve kuşkucu olması ise olumsuz özellikleri arasındadır.
Örnek Rp:
Alice, soyunma odasında Quidditch cüppesini giydikten sonra heyecanla süpürge dolabına koştu. Merak içinde Ateşoku’nu arıyordu. Buralarda bir yerlerde olmalıydı. Ancak dolabın altını üstüne getirdiğinde ve orada süpürgesinin tek bir izine bile rastlamadığında bu düşüncesinden vazgeçmek zorunda kaldı. Maçın başlamasına 10 dakikadan az zaman kalmıştı. Ve bu kupa maçıydı. Hemen takım kaptanına gitti. Ama o da, şu anda yapabileceği hiç birşey olmadığını, maçtan sonra onu aramasını ve şimdi gidip dolaptan bir Silsüpür 7 almasını söylemekten başka bir işe yaramamıştı. Tekrar süpürge dolabına dönerken “Ne kadar harika bir zamanlama, yani!” diye düşündü. Dolaptan bir Silsüpür alarak ona küçümsemeyle baktı ve Ateşoku’nun yanında ne kadar hızlı gideceğini düşünmeden edemedi. O, Ateşoku’na alışmıştı bir kere...
Tam içini çekip geri dönecekti ki, “Kütt!” diye bir ses duydu ve başının zonklamasıyla uyandı. Nerede olduğunu önce anlayamadı, hala rüyanın etkisindeydi. Ama rüya o kadar gerçekti ki... Hem de o gün gerçekten maçları vardı. Bu maç kupayı hangi binanın kazanacağını belirleyecekti. Başında yine bir ağrı hissedince bu düşüncelerden sıyrıldı ve gerçekten de başını karyolasının direklerinden birine vurduğunu fark etti. Biraz daha yattı ve pencereden yeni doğmakta olan güneşin, ilk ışıklarıyla Hogwarts’ı , 3 kale direğinin rahatça seçilebildiği Quidditch Sahası’nı aydınlatmasını, kara gölden yansıyıp binbir renge ayrılışını izledi. Gökyüzü masmaviydi ve Alice’in normalde açık kumral olan ama o sabah kızıla dönmüş saçlarıyla büyük bir tezat oluşturuyordu. Alice, oldukça yetenekli bir çocuktu. Metamorfmagus ile Eski Yazılar dersinde hiç çalışmadan başarılı olmasını sağlayan yetenekleri vardı. Ayrıca herkesi Quidditch oynayışıyla büyülerdi. İnsanları kendine hayran bırakan bir Arayıcıydı. Sanki Snitch bilerek onun yanında dolanıyordu. Belki de Snitch’e karşı bir çekim gücü vardı...
Nihayet kalktı ve çabucak giyindi. Yatakhanedeki diğer kızları uyandırmamaya dikkat ederek kapıdan çıktı ve Ortak Salon’a indi. Bomboş Ortak Salon’un şöminesi söndü sönecek bir şekilde yanmaya devam ediyordu. Alice, Şişman Hanım’ın portresinden geçerek Büyük Salon’a kahvaltıya inmeye karar verdi. Karnı guruldamaya başlamıştı. Ve maçtan önce kahvaltı etmemenin cezasını çoktan çekmişti. Tam bir marmelatlı kızarmış ekmeğin hayalindeydi ki kulak tırmalayıcı bir şangırtı duydu. Hortlak Peeves, anlaşılan yine mürekkep şişesi savaşı açmıştı öğrencilere...
Ve “Hoop!” tam zamanında kafasını eğerek lacivert yapış yapış mürekkebe bulanmaktan kılpayıyla kurtuldu. Ama aynısı, o sırada bir alt merdivende arkadaşıyla konuşan Jessica Angel için söylenemezdi. Mürekkep şişesi çarpmanın etkisiyle kırılıp parçalara ayrılmış ve Jessica’nın lacivert bir garkeneze fena halde banzemesine sebep olmuştu. Sinirden çılgına dönen Jessica, o sırada bağıra çağıra şarkı söyleyen ve elindeki kırmızı mürekkebi atacak kurban arayan Peeves’e tımarhaneden kaçmış bir deli gibi bağırmaya başladı.
“Peeves, seni Hortlak! Bunu sana ödeteceğim. Ne yaptığını sanıyorsun sen!!!? Bu ne cüret?”
Ancak bu laflar eline bir şişe daha mürekkep almış olan ve kıkırdayıp duran Peeves’e en son söylenmesi gereken sözlerdi. Bu sefer elindeki çiklet pembesi mürekkep Jessica’nın tam burnunda kırıldı ve pembe gömlekli bir garkeneze benzemesine neden oldu. Bu sefer akıllanan Jessica:
“Bunu ödeyecek o pis hortlak!”
gibi sözlerle Ortak Salonu’na dönedursun, Alice gülmekten az kalsın boğuluyordu. O kızdan zaten her zaman nefret etmişti.
“İşte şimdi layığını buldu.” diye düşündü ve kahvaltıya indi. Tam bir ağız pastırmalı yumurtayı çiğnemekle meşgulken karşısında sarı kıvırcık saçlarını iki yanında toplamış bir kız belirdi.
“Demek buradaydın, iki saattir seni arıyordum.” diye payladı onu. Alice ise köpüren kıza sadece
“Ee, daha daha nasılsın, Lucinda?” demekle yetindi. Kız sonunda bağırmaktan vazgeçti ve tam
“Sen bana bakma Jenni-“ diye başlamıştı ki, Alice onun sözünü kesti.
“Bana Jennifer demesene!”
Lucinda ise onu duymazdan gelip devam etti:
“Her neyse. Ama sende az kalsın kafana bir mürekkep şişesi yiyecek olsan sinirlenmez miydin?”
Alice gülümsedi ve
“Benim şişelerle boğuşmadığını nereden biliyorsun, bakalım?” dedi ve ona olanları anlattı. Onlar kıkırdayıp gülüşürken kahvaltı bitti ve kendilerini Quidditch Sahası’na giden akıntının içinde buldular. Biraz Quidditch’ten falan söz ettikten sonra (Lucy de Kovalayıcı olarak takımda olduğu için bilgisi vardı) nihayet soyunma odasına geldiler. Acele ve heyecanla cüppelerini giyip süpürgelerini almaya gittiler (Alice kendi Ateşoku’nun orada olmasına hiç şaşırmadı dese yalan olurdu). Kaptanlarının sözde cesaret verici konuşmasını dinledikten sonra bir birlerine son kez bakıp şans dilediler. Alice ayaklarını yere sertçe vurdu ve anında, masmavi bulutsuz gökyüzüne doğru yükselirken içinde sanki Coşku Verici Hayat Suyu içmiş gibi bir duygu hissetti...
Not: Profesörlük için başvurdum... | |
| | | | Metamorfmagus | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|